Teknolojinin gelişmesiyle basılı kitap diye bir şey kalmayacak, deyişini eminim siz de duymuşsunuzdur. Başta bu savı öne sürenlerin haklı olduğuna ben de inanmıştım. Ama görünen o ki, zannedilenin tersi oldu. Yakın bir zaman önce, dünya çapında toplanan verilere göre e-kitap satışlarında yüzde 4’lük bir düşüş görülürken, basılı kitap satışlarında da yüzde 4’lük bir artış görüldü. Bu durumun sebebi okurlara sorulduğunda, çoğu kişi, “Sayfa çevirmeyi seviyorum”, “Kitabın elimdeki ağırlığını arıyorum, e-kitapta bu yok”, “Kitabın kokusunu seviyorum” gibi cevaplar verdi. Dolayısıyla en azından bir süre daha basılı kitapların hayatımızın daimi bir parçası olmaya devam edeceklerini söyleyebiliriz. Ancak şu sıralar bir “tehdit” daha belirdi ufukta: Sanal gerçeklik.
Sanal gerçekliği gerçekçi görseller, sesler, kokular vs kullanılarak insanları o anda aslında olmadıkları bir yerde olduklarına, yaşamadıkları bir şeyi yaşadıklarına inandırabilecek teknoloji şeklinde tanımlayabiliriz. Örneğin aslında otobüste oturan bir yolcu Amazon ormanlarında dolaştığına, hatta ormanın kokusunu duyduğuna ve yağan yağmuru hissettiğine inanabilir. Kulağa bir bilimkurgu hikayesi gibi geliyor olabilir, ancak bu teknoloji çoktan icat edildi bile. Sanal gerçekliği şu anda yaygın olarak herkesin kullanmıyor olmasının tek bir sebebi var, o da yeni bulunan bu teknolojinin henüz gelişim aşamasında olması. Tabii çeşitli firmaların sanal gerçekliğe dört elle sarılmadığı ve insanlara bu buluşu kullanan yeni imkanlar tanımadığı anlamına gelmiyor bu durum. Söz konusu firmaların başında Google geliyor örneğin. Çoğu insan farkında olmasa bile Google şu anda kullanıcılarına dört farklı sanal gerçeklik icadı sunuyor aslında: Daydream, Tilt Brush, Cardboard ve Expeditions.
Google’ın sunduğu ilk buluş olan Daydream, insanları hikayeleri önceden yazılmış çeşitli maceralara sürüklerken (örneğin uçakta giderken kendinizi Indiana Jones’un yerine koyup hazine avına çıkabilirsiniz), Tilt Brush havada üçboyutlu resimler çizmenizi sağlıyor, telefonunuza takılan Cardboard cihazı birtakım telefon oyunlarını sanal gerçeklikle oynamanızı sağlarken, Expeditions sizi daha önce hiç gitmediğiniz ülkelere götürüyor. Bir açıdan mucizevi olan bu buluşlar şu anda dünyanın dört bir yanında pek çok kişi tarafından kullanılıyor. Öğretmenler Expeditions’ı ders verirken kullanmaktan keyif alırken, iş verenler elemanlarını Expeditions ve Cardboard aracılığıyla eğitiyorlar. Tabii, bu programlar henüz yüzde 100 randımanlı değil. (Kullanıcıların birçoğu çıktıkları “yolculuğun” ardından baş ağrısı ya da mide bulantısı çektiklerini söylüyorlar.)
Elbette bu, yalnızca Google’ın çözmesi gereken bir problem değil çünkü Google sanal gerçekliğe el atan tek şirket değil. Konuyla yakından ilgilenenler arasında Occulus, Facebook, Samsung gibi isimler ve çeşitli film şirketleri de var. Hatta ilgilenen sayısı ve endüstri çeşitliliği o kadar fazla ki 2016 Ekim’inde dünyanın ilk “Sanal Gerçeklik Festivali” (Future of Storytelling Festival – FoST) gerçekleştirildi. New York’ta yapılan festivale katılan film şirketlerinden kimisi kullanıcılarına Star Wars hikayesi içinde savaş pilotu olma fırsatı tanırken, bir diğeri, yapılan ilk sanal gerçeklik filmlerinden I, Philip’in anakarakteri olup filmi baştan sona deneyimleme olanağı verdi. Festivale katılan video oyunu firmalarıysa aynı şeyi yeni düzenlemekte oldukları oyunlarla yaptı. İlginç olan, festivale yalnızca film ya da video oyunu şirketleri katılmamıştı; FoST’da aynı zamanda çeşitli dergi, gazete ve yayınevlerine de rastlamak mümkündü.
Kitabınızın sayfalarını mı çevirmek istiyorsunuz?
E-kitap teknolojisine hızlı bir giriş yapmıştı yayıncılık dünyası. Benzer bir durum şimdilerde sanal gerçeklik için de geçerli. Birçok yayınevi, bu teknolojiyi kitaplara nasıl dahil edebileceklerini araştırıyor. Festivalden yansıyanlar ve daha sonrasında Londra Kitap Fuarı’nda görüldüğü kadarıyla yayınevleri, sanal gerçekliği iki şekilde kullanmak niyetindeler: Bunlardan ilki okuyucuların e-kitaplara olan yaklaşımını değiştirmek. Kitabınızın sayfalarını mı çevirmek istiyorsunuz, sanal gerçeklik gözlüğü ve eldiveni sayesinde çevirebilirsiniz. Kitabın ağırlığını mı hissetmek istiyorsunuz, eski sayfalarının kokusunu mu duymak istiyorsunuz? Sanal gerçekçiliğe adım attığınızda, elinizde aslında bir tablet olsa bile, bu hissi yaşayabilirsiniz. Kitabınızı gürültülü bir uçak ortamında değil de bir deniz kenarında ya da şöminenin başında sakince mi okumak istiyorsunuz? Sanal gerçeklikle mümkün; kitabınızı istediğiniz yerde, istediğiniz zaman okuyabilirsiniz. Teoride kulağa çok güzel gelen bu teklifler, eğer sorunsuz hayata geçirilebilirse, yayınevlerinin e-kitap satışlarını hızla artırabileceği gibi, basılı kitaplar ve kitapçılar için ciddi bir tehdit oluşturabilir gerçekten de. Hele ki sanal gerçekçilik herkesin ulaşabileceği “ucuz” bir teknoloji haline gelirse.
Yayınevlerinin sanal gerçeklikle ilgili bir diğer planı, okurları kitaplarda gerçek anlamda yaşatmak. Karakterlerin gördüğünü görüp işittiklerini işitecekleri ve hatta hissettiklerini hissedecekleri, kokuları alacakları anlamına geliyor. Gerçi burada birkaç problem var. Hem okuyup hem de sanal gerçeklikte hikayeyi “yaşamak” nasıl mümkün olacak? Okuma eylemine gerek olacak mı? Kitapların yazılış şekli, dolayısıyla yazarların yaratıcı süreçlerinin değişmesi mi gerekecek? Sanal gerçeklik kitaplarını, sanal gerçeklik film ve video oyunlarından ayıran ne olacak? Bu sorulara cevaben öne sürülen bir fikir, okuyucuların, hikayenin olay örgüsü içinde özgür iradeleri olabileceği. (Aslında kimi basılı kitaplarda karşılaştığımız şekilde.) Ya da okurlar görüntü, koku ve sesleri yalnızca birer atmosfer unsuru olarak duyumsayacaklar... Edebiyat camiası hangi yolda yürümeyi seçerse seçsin, sonuç olarak sanal gerçekliğin bu dünyaya sunacak çok şeyi olduğu ve yayınevlerinin de en iyi yöntemi bulmadan önce pek çok deney yapmaları gerekeceği aşikar.
Bir örnek: Birleşik Arap Emirlikleri’nden, dünyanın ilk sanal gerçeklik kitabını yaratmak üzere bir işbirliği haberi geldi bile. Adı Baba Zayed olacak bu kitap, Birleşik Arap Emirlikleri’nin kurucusu ve ilk yöneticisi Şeyh Zayed bin Sultan Al-Nahyan’ın hikayesini anlatacakmış. Dennis Abrams’ın eseri olan ve anlaşılan o ki hem İngilizce hem de Arapça olarak hazırlanan Baba Zayed’in nasıl bir deneyim sunacağını görmek için kitabın tamamlanmasını beklememiz gerekecek. Öyle ya da böyle, söz konusu kitabın “yayımlanması” edebiyat dünyasında yepyeni bir sayfa açacak hiç kuşkusuz.
Görsel: Servet Kesmen
Yeni yorum gönder