İletişim Yayınları’ndan, okurları 1940’ların Ankara’sına taşıyan bir grafik roman yayımlandı. Levent Cantek’in yazdığı ve bu doğrultuda Berat Pekmezci’nin çizdiği ikişer sayfayı haftada bir Levent Cantek’e gönderdiği, Levent Cantek’in de hikayeyi tekrar tekrar yazıp şekillendirdiği bir yıllık dolu dolu bir emeğin ürünü bir kitap Emanet Şehir. Aslında bu çalışma, Levent Cantek’in Dumankara: Hayat Bir Yangındı ile başladığı “Ankara Üçlemesi”nin ikinci kitabı.
Hikaye, Demokrat Parti’nin kısa bir süre sonra seçimi kazanacağı, komünist avının yeni başladığı, devlet dairelerinde İnönü resimlerinin asıldığı, savaş yüzünden lokantaların bazen etli yemek çıkarmadığı, pantolon-ceket giyen kadınların sadece İstanbul’da görüldüğü ve Nâzım Hikmet’in hapiste, Orhan Veli’ninse onun için açlık grevi yapmak üzere olduğu yıllardayız. İşte böyle bir dönem için Levent Cantek, kitabına, –Orhan Veli’den esinlenerek– Orhan adlı bir şairle yakın arkadaş olan Şekip adlı bir memuru kahraman seçmiş. Hayatta içki içmek, tefrika yazmak, güzel kadınları öpmek gibi pek çok farklı ve derin arzuları olan ama içki içmek dışında hiçbirinde kayda değer bir başarıya ulaşamayan birinin, bir yalancının, alkoliğin, aylağın, yeteneksizin, hatta ispiyoncunun hikayesi bu kitap. Cantek’in, “Çıkış noktam vasatlıktı; o bohem ya da entelektüel çevrenin içinde olan yeteneksiz birini, yazamayan, başaramayan birini anlatmak istiyordum. Bu vasat adamın bir yalancı olması fikri bana ayrıca ilham veriyordu. Sürekli yalan söyleyen, söylediği yalanlara kendi de inanan biri kadar heyecan verici bir başka edebi figür, inanın bilmiyorum,” dediği Şekip karakteri, tüm atmosfere şahit oluyor, oradan oraya sürükleniyor. O sürüklenirken okur da bu şehir ve tarih hakkında pek çok bilgiye sahip oluyor.
“Komünizm” şüphesi ve kızıl avı da, Şekip’in bir türlü yeterince tanıyamasa da âşık olduğu –şefinin kızı– Fahriye’de vücut buluyor. Grafik romanın öne çıkan karakterlerinden olan Fahriye, Şekip’in yan yana yürümekten çekinerek, “Aman bir arada gören olmasın,” deyişine, “Bari biz gençler böyle şeylere itimad etmeyelim,” şeklinde karşılık vererek özgür, ileri görüşlü bir kız imajı çiziyor. Okur yazarlığıyla dikkat çekiyor.
“Siyasi bir hikaye değil Emanet Şehir, siyasetle ilgisi yok da diyemem, ucundan kıyısından solcuları anlatıyorum,” diyen Levent Cantek, Fahriye’ye okuyacağı kitapları veren Zeki Abi karakteri için de, Zeki Baştımar’dan ilham almış. Zeki Baştımar, “1951 Tevkifatı” adıyla anılan Türkiye Komünist Partisi davalarında en büyük cezayı alan isim.
Kitabın Şekip hariç tüm ana karakterleri, tıpkı Zeki Abi gibi, Ankara’dan göçüp İstanbul’a gidiyor. Daha doğrusu gidebiliyor, kaçıyor ya da taşınıyor. Kitap Ankara’yı emanet alanları, Ankara’da emanet duranları anlatıyor. Ankara neresi, kimlerin şehri sorularının yanıtlarının hâlâ arandığı yıllarda, bir doktorun ağzından şu cümleler dökülüyor: “Bizim değil bu şehir Şekip. Biz buraya dışarıdan geldik. Emaneten yaşıyorduk burada.”
Özgün bir çaba
Emanet Şehir’deki çizimlerin diliyse, Jason Lutes’in I. Dünya Savaşı sonrası Berlin’i anlattığı grafik roman serisini hatırlatıyor (Lutes’in Berlin üçlemesi şimdilik Berlin: Taş Şehir ve Berlin: Duman Şehir’den oluşuyor, üçlemenin son kitabı ise henüz yayımlanmadı.) İki grafik romanın da anlattığı yıllar ve sahip oldukları atmosfer birbirlerine çok yakın. Bu nedenle bu grafik romanlar art arda okunduğunda farklı bir keyif verebilirler.
Emanet Şehir’in son sayfalarında, ayrıca, Levent Cantek’in hem önsöz hem de sonsöz niteliğinde, hem de grafik romandaki karakterlerin gerçekte kimleri temsil ettiğini açıkladığı ve konuya hâkim olmayanlar için dönemin atmosferini genel hatlarıyla sunan bir yazısı da yer alıyor. Kısacası Emanet Şehir, Ankara’nın tarihini aralamak için özgün bir çaba...
Emanet Şehir, grafik roman tarzında kaleme alınmış; üstelik kitabın sonunda da, Emanet Şehir’in grafik roman anlamında ülkemizdeki ilk örneklerden biri olduğu özellikle vurgulanmış. Bu yazının “disiplin başlığı” da çizgi roman olunca, bu iç içe iki kavram arasındaki farka dikkat çekmek istedim. Aslında konuya İngilizceden yaklaştığımızda bu iki kavram birbirlerinden çok ayrı duruyor: Graphic novel (grafik roman) ve comic book (çizgi roman). Ama Türkçede, her ikisi de “roman” sözcüğüyle nitelendiği için ve “çizgi” ile “grafik” arasındaki çizginin ince oluşundan dolayı bu iki “tür” arasında bir ayrım yokmuş gibi görünüyor. Evet, ikisinde de resimlerle bir hikaye anlatıyor belki ama sonuç olarak sunuluşları çok farklı. Örneğin çizgi roman seriler halinde, grafik roman ise tek bir kitap olarak yayımlanıyor çoğunlukla. Grafik romanlar daha çok tarihi olaylarda odaklanırken, çizgi romanlar doğaüstü kahramanlıkları aktarmalarıyla tanınıyor. Okur profili olarak da çizgi romanların daha çok gençlerin, grafik romanların ise daha çok yetişkinlerin ilgisini çektiğini söyleyebiliriz.
* Görseller: Kitaptan
Yeni yorum gönder