Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Hiç bitmesin bu hikaye...




Toplam oy: 590

M. Night Shyamalan'ın yazıp yönettiği Altıncı His filminin ilk gösterimleri sırasında, filmi izleyenlerin henüz izlemeyenlere yapabileceği en büyük gaddarlık, “Bruce Willis ölüymüş,” cümlesini yüksek sesle dile getirmeleriydi. (1999 tarihli bir film için artık bunu burada yazabiliriz sanırım!) Filmi, salona giriş-çıkışların aynı kapıdan yapılması gereken bir sinemada izleme şanssızlığını yaşayan ve o malum cümle kulağına bir şekilde çalınmış benim gibilere düşen avuntu ise, filmin nasıl sona erdiğini değil, sona nasıl gelindiğinin, konunun nasıl işlendiğinin zevkini çıkarmaya çalışmak olmuştu!
Benzer bir durum, özellikle merkezinde “katil kim?” (whodunit) sorusunun yer aldığı polisiyeler için de geçerli. Böylesi bir roman elinizdeyken, onu daha önce okumuş bir tanıdıkla o sıralar pek görüşmemek yerinde olacaktır. Ayrıca, romanın son sayfalarını karıştırmaya zorlayan ve çoğu zaman karşı konulamaz o dürtüye de yenik düşmemek gerekiyor elbette. Bu nedenle, kitapla ilgili inceleme yazıları yazanlar da “okuma keyfine halel getirmemek” için dikkatli yazmak durumunda kalırlar genellikle. Charles Dickens’ın Edwin Drood’un Gizemi adlı romanı içinse böylesi bir endişeye mahal yok... Evet, merkezinde bir cinayetin aydınlatılması olayı yer alıyor ama Dickens’ın 58 yaşında hiç beklenmedik bir anda felç geçirip hayatını kaybetmesiyle yarım kalmış bir roman Edwin Drood’un Gizemi ve bu özelliğiyle, polisiye tarihinde tek örnek olarak önümüzde duruyor. Ama genel olarak edebiyat tarihi içerisinde tek değil...

 

Bu düşünceden yola çıkarak, beşinci sayımızdan itibaren bir dönem SabitFikir’de “YarımKitaplar” köşesi yayımlamıştık. F. Scott Fitzgerald’ın Son Düş’ü, Truman Capote’nin Kabul Edilmiş Dualar’ı, Yusuf Atılgan’ın Canistan’ı, Sevim Burak’ın Ford Mach I’i... Farklı sebeplerle bir şekilde yarım kalan kitaplarla ilgili hatırlatma niteliğinde olan bu yazılar/bu köşe, yıllık döngünün tamamlanmasıyla birlikte ise özellikle yarım bırakıldı! Yoksa Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Aydaki Kadın’ı, Robert Musil’in Niteliksiz Adam’ı, Oğuz Atay’ın Eylembilim’i, Bilge Karasu’nun Lağımlaranası ya da Beyoğlu’su ya da Tezer Özlü’den Kalanlar gibi kitaplar ve diğerleri nasıl unutulabilir... Şimdi ise, farklı bir açıdan yeniden dönüyoruz bu konuya.
Dosya yazısında Abbas Bozkurt, Frank Herbert’in unutulmaz klasiği Dune serisi ile ilgili güncel bir haberden hareketle, edebiyattan sinemaya uyarlayamama öykülerini anlatıyor. Rafa kaldırılmış, sonra tekrar raftan indirilmiş, yine hayata geçirilememiş, adeta bir kişisel mücadeleye dönüşmüş filmler; gerçekten de, Kaptan Ahab’ın Moby Dick’le olan o sonsuzluğa uzayan çekişmesini hatırlatıyor çoğu...

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.