CELÂL ÜSTER
Daha önce de sormuşumdur, Türkiye'de edebiyat eleştirisi edebiyat okuruyla ne ölçüde buluşabiliyor, ülkemizde roman, öykü, şiir okuyan insanlar edebiyat eleştirmenlerini ne denli önemseyip umursuyorlar diye. Dahası, bu soruyu sorduğum için, kimi eleştirmenlerden eleştiri aldığım bile olmuştur, sen Türkiye'deki edebiyat eleştirmenlerini küçümsüyor musun diye.
Sonunda, sanırım, sınırlı sayıdaki edebiyat okurunun değil, ama belki daha da iyisi, halkımızın geniş bir kesiminin (!) büyük ölçüde önemseyip umursayabileceği bir 'edebiyat eleştirmeni' bulundu' Meğer nicedir aranan edebiyat eleştirmeni, Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu'nun bağrında yatıyormuş da, haberimiz yokmuş!
KRİMİNOLOJİK ELEŞTİRİ!
Biliyorsunuz, geçenlerde, William S. Burroughs'un (1914-1997) Sel Yayıncılık'tan yayımlanan Yumuşak Makine adlı yapıtı için soruşturma açıldı. Muzır Kurulu ise, kendisinden istenen raporda kendini kat kat aşarak, değme eleştirmenlere taş çıkartacak 'yorum'larda bulundu.
Muzır Kurulu'na bakılırsa, Yumuşak Makine , 'gerek konu, gerek anlatım bütünlüğünden yoksun' bir romanmış. Bu kadarla kalsa iyi. 'Tarihî, mitolojik unsurların yaşam tarzlarından örnekler vererek kişisel ve objektif olmayan gerçek dışı yorumlarda bulunuyor'muş... 'Mezkûr kitap', yani zikrolunan, adı geçen kitap, 'bu haliyle edebî eser niteliği taşımadığı' gibi, 'okuyucu haznesine hiçbir ilave katkısı yokmuş'. Muzır Kurulu'nun eleştirisi, pardon, raporu sürüyor: '' kriminolojik açıdan da kitapta, insanın bayağı, adi, zayıf yönlerinin işlenmesi, okuyucu üzerinde suça izin verici tavırları geliştirmekte' imiş'
KÜLTÜREL DEĞERLER...
İşte, size, dört dörtlük bir edebiyat eleştirisi!.. Bundan böyle Nurullah Ataç'ın, Berna Moran'ın, Memet Fuat'ın, Mehmet H. Doğan'ın, Füsun Akatlı'nın yazmış oldukları eleştirileri okumanıza gerek yok; Orhan Koçak'ın, Semih Gümüş'ün, Ömer Türkeş'in eleştirilerini de okumamız gerekmiyor! Edebiyat dergileri ve kitap eklerinin, Muzır Kurulu'na başvurması yeterli!
2005'te, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada, emekli bir profesörün, rüyasında Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'yu gördüğünü ve Başbakan Erdoğan'a tavsiyeleri bulunduğunu bildiren bir mektubunu, dilekçe hakkı kapsamında değerlendirerek Başbakanlık'a gönderen Ruhi Özbilgiç başkanlığındaki Muzır Kurulu, dilediğiniz yapıtın eleştirisini (!) hazırlayabilir' Hem de, o kitabın, 'toplumun sosyal normlarıyla çatışıp çatışmadığını'; 'Türk milletinin millî, ahlakî, insanî, maddî ve manevî kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan' insanlara zarar verip vermediğini ortaya koyarak!..
'CUT-UP' TEKNİĞİ
Muzır Kurulu'nun, Burroughs'un yeni anlatım tekniklerini denediği Yumuşak Makine adlı yapıtıyla ilgili raporunu hazırlayan 'edebiyat eleştirmeni', Amerikalı yazarın 1960'larda uyguladığı 'cut up' (kes-yapıştır) tekniğini de derinliğine kavramış görünüyor' Neden, derseniz? Nova Express ve Patlayan Bilet adlı kitaplarla bir üçleme oluşturan Yumuşak Makine'de, metin yer yer 'kesilir' ve yeniden düzenlenerek yeni bir metin oluşturulur. İzi 1920'lerin Dadacılarına kadar sürülebilecek olan bu tekniğin uygulanması sonucunda, geleneksel, alışılmış yazma ve okuma biçimlerini kıran bir seçenek getirilir edebiyata. Bizim Muzır Kurulu 'eleştirmen'imiz de, raporunu hazırlarken benzer bir tekniğe başvurmuş! Yumuşak Makine'nin orasından burasından tümceleri, paragrafları kesip alarak, raporun orasına burasına yapıştırmış ve bildiğimiz, alışılmış edebiyat eleştirisi yöntemlerinin tümünü allak bullak eden yepyeni bir eleştiri tekniği yaratmış!..
BURASI TÜRKİYE!
Evet, yalnızca günümüzde soruşturmaya uğrayan kitaplar değil, Shakespeare'in, Dostoyevski'nin, Tolstoy'un yapıtları, giderek Orhan Kemal'in, Yaşar Kemal'in romanları, Sait Faik'in öyküleri, dahası Bâkî'nin, Mevlâna'nın, Kaygusuz Abdal'ın şiirleri de, söz konusu ölçütler göz önüne alınarak yeniden değerlendirilmeli bence! Bu işin üstesinden gelebilecek bir Muzır Kurulu'muz varken'
Türkiye, çok ilginç bir ülke. İngiliz hukukçu ve yazar John Mortimer'ın deyişiyle, 'Borsada servet yapma özgürlüğünün, ifade özgürlüğünden daha çekici kılındığı' dünyamızda, Türkiye'de de para ve ekonomi açısından uluslararası, küresel değerler ve kurallar geçerli. Ama iş sanata, kültüre, edebiyata geldi mi, 'Burası Türkiye!' Yerel, dinsel ve ulusal değerler ve ölçütlere bağlı kalacaksın!
GROTESK BİR DÜNYA
'Küçükleri, yetişkinler için yazılmış kitaplardan koruma' görevini üstlenen Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu'nun raporuna göz gezdirirken, bir yandan da, 'muzır' sözcüğünün anlamı üstüne düşünüyorum. 'Muzır', bizde, iki anlama gelir. Birinci anlamı, 'zararlı, zarar veren'dir. Örneğin, 'haşerât-ı muzırre', 'zararlı böcekler' demektir; 'neşriyât-ı muzırre' de, 'zararlı yayınlar'. İkinci anlamı ise, 'afacan, haşarı, yaramaz'dır. Aykırı bir üslupla yazdığı Çıplak Şölen gibi romanlarında, karabasanı andıran çılgın bir mizah dünyası çizen, grotesk bir dünyayı gözler önüne seren, öncelikle Amerikan toplumunun egemen kılınmış yaşam tarzındaki yerleşik değerleri yerle bir etmeye yönelen William S. Burroughs, 'muzır' bir yazardır, ama 'afacan, haşarı, yaramaz' anlamında'
Sabahattin Ali, 1940'ta yazdığı İçimizdeki Şeytan adlı romanında, toplumsal gündemin kişilikler üstündeki baskılarını, güçsüz kalan insanın kapana kısılmışlığını sergilemişti. Emre Kongar, kısa bir süre önce yayımlanan İçimizdeki Zalim adlı yapıtında, toplumbilimsel ve ruhbilimsel yaklaşımlardan ustaca yararlanarak, 'içimizdeki zalim'in kökleri ve kaynaklarını araştırıyor, 'içimizdeki zalim'i anlamanın, giderek onun üstesinden gelmenin ipuçlarını sunuyordu okuyucuya.
UZUN MESAFE YARIŞI
Düşünüyorum da, eleştirel, muhalif edebiyat yapıtlarını 'afacan, haşarı, yaramaz' bir yaklaşımın ürünleri olarak görmek, onları us ve bilinçle okuyarak insan'ı ve toplum'u olanca insanîliği ve toplumsallığıyla tanımak yerine, böylesi yapıtlarda 'zararlı'yı yakalamaya çalışan raporlar, aslında 'içimizdeki muzır'ın bir yansıması sanırım' Sorun, Burroughs gibi yazarların 'muzır'lığında değil, 'içimizdeki muzır'da galiba'
Türkiye'de sansür, bir zamanlar, komünist düşünceye karşı işliyordu. Bugün kitabevlerinde en az beş-altı çevirisi bulunan Komünist Manifesto, daha 1980'li yıllara kadar ne baskılardan geçti. Şimdilerde, sansürün okları, 'müstehcen' kalkanına sığınarak, edebiyat yapıtlarına yöneliyor. Ne ki, Camus'nün dediği gibi, 'Özgürlük, bir uzun mesafe yarışıdır'. Ve İbsen'in dediği gibi, 'Gerçeğin ve özgürlüğün aramızdaki en kötü düşmanı, kopkoyu çoğunluktur'. Anlaşılan, o kopkoyu çoğunluk, özgürlüğü apaçık kavrayıncaya, özgürlüğe sahip çıkıncaya kadar sürecek bu yarış'
Yeni yorum gönder