Biyografik metinlerin çok azı Stefan Zweig’ınkiler kadar “keyif”le okunur kanısındayım. Örneğin Nietzsche’yle ilgili cümleleri, ilk okuduğumdan bu yana hafızamdaki yerini koruyor: “Bir Alpler otelinin altı franklık bir pansiyonunda ya da Ligurya kıyılarında derme çatma bir yemekhane. Kayıtsız müşteriler, çoğu ‘small talk’ denen küçük sohbete dalmış orta yaşlı hanımlar. Çan sesi üç kez yemeğe çağırdı. Eşikten biri, adımını atıyor: Omuzları düşük, hafif kambur, güvensiz. Bir cehennemden çıkıyor gibi hep beceriksizce yürür bu ‘yedide altı kör’ adam yabancı odaya doğru. Koyu, iyi fırçalanmış temiz elbiseler, yine esmer bir yüz, dağınık, koyu kumral, dalgalı saçlar. Kalın, neredeyse yusyuvarlak perdahlanmış hasta gözlüklerinin arkasındaki gözler de koyu.” Dünya Fikir Mimarları’nin ilk cildinde, Kendileri ile Savaşanlar’da, böyle bir başlangıç yapıyor Nietzsche portresine Zweig. (çev. Gürsel Aytaç, İş Bankası Kültür Yayınları) Devamındaki betimlemeleri daha da kalınlaştırıyor atmosferi; iyiden iyiye canlanıyor Nietzsche imgesi. Sancılarla, ağrılarla sarsılan hastalıklı bir vücut, kopkoyu bir yalnızlık, ürkekçe atılan adımlar, göçebelik yılları... Üstelik yalnızca Nietzsche ya da Dünya Fikir Mimarları ciltlerindeki diğer isimlerle ilgili yazdıklarında değil; kaleme aldığı her biyografi de benzer bir etki bırakır Stefan Zweig. Dolayısıyla, işte böylesi bir ismin biyografisini yazmak gerçekten de hiç kolay değildir. George Prochnik, buna cesaret etmiş!
George Prochnik, hemen giriş yazısından başlayarak, kendi hikayesini de göz ardı etmeden, ona “yakışır” bir anlatımla ele alıyor Stefan Zweig’ı. Özellikle “Kitap İnsanları” bölümünde, fotoğraflardan yola çıkarak yazdıkları oldukça dikkat çekici. Ama asıl mesele, Stefan Zweig’ın oradan oraya savruluşu tabii ki; kitabın adına da yansıdığı gibi, sürgünlüğü... Kuşkusuz Stefan Zweig’ın Nietzsche’yi bu kadar etkileyici resmetmesinin gerisinde de –farklı nedenlerle tatmış olsalar da– bu sürgünlük kavramı yer alıyor. Başlangıçta gönüllü, sonrasında zorunlu yolculuklar...
Stefan Zweig’ın gerçekleştirdiği yolculukların izini George Prochnik’in biyografisinden de sürmek mümkün ama Türkçede, İmkânsız Sürgün kitabıyla neredeyse eşzamanlı olarak yayımlanan bir kitap daha var bu konuda yol gösterecek: Yolculuklar. Stefan Zweig’ın 1902-1940 yılları arasındaki yolculuklarına dair izlenimlerinin yer aldığı kitapta Londra, Oxford, Viyana, Paris, Avignon, Anvers, Floransa, Sevilla, Zürih, Salzburg gibi şehirlerin yanı sıra Amerika (New York, Boston, Detroit), Rusya (Moskova) ve Hindistan’ı da (Gwalior) geziyoruz birlikte.
Söz konusu iki kitabı bir araya getiren, yalnızca eşzamanlı yayımlanmış olmaları değil; bir şekilde kitapçılarda yan yana düşerlerse kapak görselleriyle de bir hayli albenili olacaklardır. Bir tarafta George Prochnik’in kaleminden Stefan Zweig’ın, bir tarafta da Stefan Zweig’ın kaleminden İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa’sının dokunaklı portresi.
Yeni yorum gönder