Sovyetler Birliği'nin 4 Ekim 1957 günü Dünya yörüngesine oturtmayı başardığı ilk yapay uydu Sputnik I ile insanoğlu, uzayla imtihanında da ilk somut adımı atmış oluyordu. Bunu peş peşe yeni girişimler izledi. 1959'da Sovyet yapımı bir uzay aracı ilk kez Ay'ın yüzeyine indi; 12 Nisan 1961 günü de kozmonot Yuri Gagarin, Vostok I ile Dünya yörüngesindeki turunu tamamladı. Bir başka deyişle uzaya çıkan ilk insan, yani Dünya'yı uzaydan gören ilk insan oldu Gagarin. Temmuz 1969'da ABD uzay aracı Apollo II ekibinden Neil Armstrong ve Edwin Aldrin de, Ay yüzeyini adımlayan ilk insanlar oldular. Armstrong, insanlık için "büyük bir adım" atmıştı.
Daha da eskiye gidersek, herhangi bir kaynağa dayanmak mümkün olmasa da, insanın uzayla imtihanında "ilk"lik payesi, göğe bakıp merak eden o ilk insana ait elbette. O günlerden bugünlere geldiğimizde ise, insanlığın bir kuyrukluyıldızın –kelimenin gerçek anlamıyla– kuyruğuna takıldığına tanıklık ediyoruz. Uzayda on yıllık bir yolculuğun ardından Rosetta uzay aracına bağlı Philae isimli uzay sondası, bir kuyrukluyıldıza iniş yapmayı başardı yakın bir zaman önce. Tam da bu döneme denk geldi Christopher Nolan'ın yazıp yönettiği yeni filmi Yıldızlararası (Interstellar). Uzayla ilgili ortalık ısınmışken, bir adım daha ötesini gösteriyordu Nolan.
Dikkat "spoiler" içerebilir!
Sanırım bu noktada, öncelikle şu uyarıyı yapmak gerekiyor: Dikkat, yazının devamı "spoiler" içerebilir!
Solucan delikleri teorisi, uzay-zaman kavramı, görelilik, yıldızlararası seyahat... Avrupa Uzay Ajansı'nın kuyrukluyıldız görevi ve Christopher Nolan'ın yeni filmi vesilesiyle, geçtiğimiz ay içerisinde değişen gündemlerden arda kalan zamanlarda hep bunları konuştuk/konuşmaya devam ediyoruz. Filmin bilimsel arka planı hakkındaki yazılar, Nolan'ın etkilenmiş olabileceği öncü film listeleri, infografikler, filmde pek ayrıntısına inilmeyen kısımların (Lazarus görevleri) çizgi roman olarak internette paylaşılması gibi unsurlar da bu süreçte etkili oldu elbette. Bunlar arasında en dikkat çekici "paylaşım"lardan biri ise, bizzat Nolan'ın, Yıldızlararası için oluşturduğu okuma listesiydi.
Yıldızlararası filminde, kahramanımızın evindeki kitaplık, şüpheye yer bırakmayacak şekilde merkezi bir öneme sahip. Zaten Nolan da, söz konusu kitaplığa özellikle yerleştirdiği kitapların, filmdeki karakterlerle ve yarattığı kavramsal dünyayla bir şekilde ilişkili olduğunu açıkladı; yönetmen, Wired için bu kitaplardan öne çıkanları listeledi. Iain Banks'in Eşekarısı Fabrikası, Jane Austen'ın Emma'sı, Borges'in Labirentler'i, Edwin Abbott Abbott'ın Düzülke'si bu kitaplardan bazıları...
Filmin herhangi bir sahnesinde görünüyor muydu emin değilim ama bu kitap listesine, Joseph Campbell'ın klasik yapıtını da mutlaka eklemeliyiz. Sinemada, edebiyatta karşımıza çıkan hemen hemen her yolculuk hikayesinde olduğu gibi, Yıldızlararası'nın "iskeleti" de, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabındaki yapıyla örtüşüyor. Campbell, dünyanın bütün mitolojilerindeki çakışmaları –Yıldızlararası'nın hikayesi için de pekala geçerli– şu cümleyle ortaya seriyordu: "Dünyadan ayrılma, birtakım güç kaynaklarına dalma ve yaşam yenileyen bir dönüş." Bir başka deyişle çok klasik bir hikaye anlatıyor aslında Nolan, ama hakkını teslim edelim, yaklaşık üç saat ilgiyi taze tutabilecek şekilde anlatmayı başarıyor.
Geçtiğimiz ay, sürekli değişen gündemin arka planında hep uzayla ilgilenmiş olabiliriz ama Yıldızlararası'nın ortaya atabileceği bir "gündem" daha vardı aslında. Kahramanımız, söz konusu uzay yolculuğuna Dünya üzerinde yaşanan ekolojik bir felaket nedeniyle çıkmak "zorunda" kalıyordu. Belki de, en azından bir süreliğine, dikkatlerimizi gökten yere indirmeliyiz...
Yeni yorum gönder