Türk edebiyatında alçak kahramanlar, şeytani karakterler var mı? Türk edebiyatının da karanlık sayfaları, bir yeraltı ve gerçek kötüleri vardır elbet ama ne kadar özgündürler, ne kadar inandırıcıdırlar? Bizim niçim bir Moriarty’miz, bir Patrick Bateman’imiz, bir Kayıp Cennet’teki Şeytan’ımız yok? Marquis de Sade’ı, Lord Byron’ı, Comte de Lautreamont’u birbirine bağlayan göbek bağı misali “yüce kötü” bizim kültürel sermayemizde kendine niçin bir akraba bulamadı?
Türk edebiyatı açısından bu sorular önümüzde dururken, çerçeveyi, dünya edebiyatına yönelip genişlettiğimizde dünden bugüne sayısız örnekle karşılaşıyoruz. Entirikacı kadınlar, kadınların hayatını karartan hovardalar, masum yüzlerinin ardında saf kötülüğü saklayan çocuklar ve gençler ya da takıntılı karakterler, gündüz bir başka kişiliğe bürünenler… Klasiklerden yeraltı edebiyatına, bilimkurgudan fantastik kurgulara hepimizin içinde bulunduğu söylenen o kötülüğü temsil eden karakterlerle tanışmak için okları izleyin!
(İmajı üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.)
sırf sevimli, sempatik dursun diye sığ, basit ve romanların değerinden uzak klişe notlar düşülmüş. hayvan çiftliğine, suç ve cezaya böyle derinliksiz bir bakış açısı gerçekten okuyucuyu çekecekse bence okumasınlar daha iyi. "aman efendim eğlenmek için, farklı bakış açıları için" gibi laflar geveleyenlere de tek söyleyeceğim şey:"istemem eksik olsun".
herkes kitap okusun bunları da sevsin diye mi yapıyorsunuz? önce şunu söyleyeyim size, toplum olarak en büyük yanılgımız herkesin kitapları sevme yükümlülüğü. bazıları sevmesin, anlamayanlar okumasın. 25 yıllık hayatında hiç kitap okumamış biri Dostoyevski'yi anlayamaz zaten. Proust'a hiç yaklaşamaz.kitabın değerini azaltırlar sadece...
Yeni yorum gönder