Düğüne gitmek, yaz aylarının en popüler aktivitelerinden… Sizi bilmem ama kelebekle biz bu düğün dernek olaylarından fazlasıyla bunalanlar grubuna giriyoruz. Yine de geçenlerde hatrını kıramayacağımız bir dostumuzun düğününe davet edilince, gitmek zorunda kaldık.
Kelebek, ilk birkaç dakikanın ardından fena halde sıkılmaya başladı ve herkesin içinde, “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” diye haykırıverdi. Masadaki ani sessizlikten ürkmesem kahkahalar içinde oturduğum sandalyeden düşebilirdim. Bizimki tabii ki yine edebiyata sığınmış, aklı sıra Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi’nin bohem karakteri Tezel’in daha romanın en başında söylediklerini taklit ediyordu. O romanda da Tezel, aynı kelebek gibi, etrafındaki insanlardan, bu düğün dernek muhabbetinden ve yapmacıklıklardan öylesine sıkılır ki kaçışı içmekte bulur. Roman boyunca anlatıcı Ömer karakteri aracılığıyla bir düğündeki insan manzaraları üstünden bir yandan toplumun irili ufaklı belli karakterlerini tanırız bir yandan da akıllarından geçenlere tanık olup eğleniriz. Aslında bu anlamda baktığınızda, düğünler, gözlem yapıp eğleneceğiniz bir yere dönüşebilir. Ben de tabii sıkıntısını atmak için edebiyattan örneklerle benzer bir şey yapmasını önerdim kelebeğe.
“Öncelikle,” dedi, “şu anki ruhum Carson McCullers’ın Düğünün Bir Üyesi’ndeki yeniyetme Frankie ile Tezel arasında bir yerlerde gidip geliyor olsa da elimden geleni yapacağım. Hatırlarsan, Frankie abisinin düğünü arifesinde, taşradaki evlerinde çok sıkılmakta ve heyecanla düğünü beklemektedir. Çünkü çarpık bir biçimde abisi ve müstakbel geline bir anlamda âşıktır ve düğünden sonra onlarla birlikte gitmeyi planlamaktadır! Katıldığı düğünde geline takıntılı olan bir tek o değildir elbet. Az önce andığımız Ömer karakteri de gelinle bir şeyler yaşamaktadır. Bir de bunun tam tersi var. Kendi düğününde aklı evleneceği gelin yerine davetlilerden birinde olan damat durumu… Misal, Edith Wharton’ın Masumiyet Çağı’nın kahramanlarından Newland Archer.” Tam burada bir kahkaha attı kelebek: “Ama bu romanda beni asıl eğlendiren ayrıntı, yeni evli çiftin başının üstüne iyi şans getirmesi için pirinç tanelerinin yanı sıra saten terlik atılması olmuştu! Meğer eski bir gelenekmiş ama bana absürt gelmişti. Gerçi bir diğer tuhaf düğün geleneğiyle Madam Bovary’nin düğününde de karşılaşırız. Düğün sonrası, geleneksel şakalardan birini uygulamak istese de son anda engellenen bir balıkçı davetli vardır, ‘ağzına su doldurup bunu anahtar deliğinden içeriye püskürtmek!’ ister! Tabii edebiyatın bütün düğünleri böyle komik hikayeler içermiyor. Trajik, hatta düpedüz korkunç olanlar da var. Misal, Dickens’ın Büyük Umutlar’ının düğün gününde terk edildiğinden beri üstündeki gelinliği çıkartmadan ve evdeki düğün dekorasyonunu bozmadan yaşayan Miss Havisham... Ya da tören sırasında kocasının evli olduğunu öğrenen Jane Eyre… Ya da Thomas Hardy’nin Çılgın Kalabalıktan Uzak’tasında, düğün günü yanlış kiliseye gittiği için onu bekleyen müstakbel kocasının kendisini terk etmesine neden olan edebiyatın en şaşkın gelini Fanny Robin…”
Kelebekle güle oynaya edebiyatın düğünlerini çekiştirmeye başlayınca, zamanın nasıl geçtiğini anlamayıp katıldığımız düğünün sonunu getirmiştik.
*Görsel: Akif Kaynar
Yeni yorum gönder