Dünya gündemi bir andan virüs salgınının etkisi altına girdi. Birçok ülkede hayatın akışı virüs salgınıyla belirlenmeye başladı. Tarihte yaşanan diğer salgınlarla kıyaslanan bu yeni gelişme insan hafızasını geçmişi yoklamaya götürdü. Bundan yüz yıl kadar önceki İspanyol gribi bunlardan biriydi. Ya da kolera salgınları… O devrin insanlarının nasıl tepkiler verdiğini görmek için kitaplara müracaat edildi. Kolera Günlerinde Aşk, Gabriel Garcia Marquez’in önemli eseri ve evet benzer dönemlerde yazılmış empati kurulabilecek bir roman. Yüzyıllar değişse de insan tabiatında değişen çok az şey var. Edebiyat tutkunları birbirlerine bu kitabın ismiyle türetilmiş yeni muhayyel kitapları hatırlattı hemen: Corona Günlerinde Aşk? Tolstoy’un Anna Karanina’sı da hemen Anna Karantina olarak esprilerdeki yerini aldı. Hatırlanan kitaplar bununla sınırlı değil. Boccacio’nun Decameron’u ilk akla gelenler arasındaydı. Salgın hastalıktan kurtulmak için bir şatoya sığınan sağlıklı insanların günler boyunca birbirlerine anlattıkları hikayelerden müteşekkil bu kitap aynı zamanda zor zamanlarda kurgunun nasıl bir liman olduğunu da gösteriyor. Sadece kitaplar değil elbette, masal anlatıcıları teknolojinin imkanlarını kullanarak sosyal mesafeyi internet üzerinden aşmaya çalıştılar. Edebi üretim ve izole hayat denilince konu dönüp dolaşıp Shakespeare’ye geldi. Tiyatro ile ilgilenen Shakespeare’nin veba günlerinde kendini korumak için şiire verdiği ve bazı eserlerini bu dönemde ortaya koyduğu ifade edildi. Demek ki zor zamanlar edebi üretim için verimli bir zemin sağlayabiliyormuş. Broadway için oyunlar üreten bir yazarın New York Times’ta yayınlanan yorumunda perdeler kapandığı zamanda yapılacak işin şiire dönmek olduğu ifade ediliyordu.
Dosya
Dosya
Yorumlar
Yorum Gönder
Diğer Dosya Yazıları
Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.
Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.
Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.
Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Yeni yorum gönder