Birçoğumuz gibi Eric Jarosinski de Twitter'a iş saatlerinde aylaklık yapmak için üye oldu. Takvimler Ocak 2012'yi gösteriyordu ve Pennsylvania Üniversitesi'nin Almanca bölümünde yardımcı doçent olarak görev yapan Jarosinski, bir kitap yazmaya çalışıyordu. Seçtiği konuyla bir problemi yoktu, "Çağdaş Alman kültüründe bir metafor olarak şeffaflık" konusunu seviyordu. Katlanamadığı şey dildi. Cümleleriydi. Uzun ve karmaşık cümlelerdi bunlar, "bir şekilde", "belki" gibi kelimelerle birbirlerine bağlanıyorlardı. Kitabın son halini okuyacak akademisyenler gözünün önüne geliyordu. Şüphesiz kitabı okurken keyif almayacaklardı. Jarosinski, ne zaman yazmak için bilgisayarının başına geçse, aklından bunlar geçiyor, terlemeye başlıyordu.
Tweet atmak ise farklıydı. Twitter'a girmek için akıllı telefonunu kullanıyor, kitabının gizlendiği bilgisayarın başına oturmuyordu. İki yılda 30 binden fazla tweet attı. Canlı, kinayeli, biraz da saygısız bir Twitter üslubu geliştirdi: "Starbucks'a girip, Godot adını kullanarak sipariş verdim. Sonra çektim gittim." "Önce trajedi. Ardından saçmalık. Derken muzlu-traijk-bir-saçmalıktır smoothie." @NeinQuarterly'de "Ütopik inkarın bir özeti" sloganıyla tweet atan Jarosinski, filozof Theodor W. Adorno'nun bir karikatürünü avatar olarak kullanıyor. Başlık ise "Nein." (Hayır).
Bazen Almanca, bazen İngilizce, bazen de ikisini karıştırarak yazıyor. Yazdıklarının okuyanlar üzerinde bıraktığı etkiyi ise Adorno'nun ciddi ifadesi güçlendiriyor. Jarosinski bazen kendisini avatara bırakarak, umutsuz cümleler kuruyor. Bazen de bu görselle çelişecek kadar romantik ve saçma şeyler yazıyor. Zaman zaman New York'ta yaşayan bir kadına duyduğu aşkı anlatıyor. 59 bin takipçisi arasında doktora öğrencileri de var, Almanca öğrencileri de, Estonya Devlet Başkanı Toomas Hendrik Ilves de.
Jarosinski ile Twitter hakkında konuşmak için Philadelphia'daki bir barda buluştum. Zayıf birisiydi. Kısa, kıvırcık ve kahverengi saçları vardı; tüm düğmelerini iliklediği siyah bir gömlek giymiş, üzerinde sayı bulunmayan siyah bir saat takmıştı. Gözlükleri de siyah çerçeveliydi. "Şu anda tweet formunda konuşmak isterdim; biraz daha alıntılanabilir bir tarzda" diyerek başladı söze. "Bu işte pek iyi değilim. Abuk subuk konuşmamaya çalışacağım ama ağzımı açtığım anda geriliyorum."
Fakat hikayesini anlatmayı sürdürdü. Yanıma lisansüstü öğrencilerine Modern Alman Dramı üzerine bir seminer verdikten sonra gelmişti. Ders anlatmayı seviyordu ama bu Penn'deki son dönemi olacaktı. Geçen bahar, yeterince araştırma yayınlamadığını fark edince, görev süresini uzatmamıştı. Kendisine #başarısızentelektüel diyordu. "Çok uzun süre bir sistemin parçası olup da bir anda kendinizi bunun dışında bulunca, bir çeşit kimlik bunalımına giriyorsunuz."
Ebeveynleri bir Katolik ilkokulunda öğretmendi, altı oğlan çocuğunun üçüncüsü olarak doğmuş, Wisconsin'deki küçük bir kasabada büyümüştü. Almanya'ya ilk gittiğinde üniversitede öğrenciydi. Liseden tanıdığı bir kız ona eşlik etmişti., Bir sene orada yaşamışlardı. Almanca'ya yakınlık hisseddince, Bonn'da, Frankfurt'ta, Freiburg'da ve Berlin'de çalışmalar yaptı. Penn'deki işe ise 2007'de kabul edildi. Frankfurt School üzerine çalıştı, Adorno'nun, Walter Benjamin'in, Siegfried Kracauer'in metinlerini de, Marx, Nietzche ve Kafka'nın yazdıklarını da inceledi. Fakat akademide kendisini tecrit edilmiş hissediyordu.
Twitter'da ilgi çekmek için tüyolar: Diyalog yazın
Alman düşünürlerin radikal ve oyuncu yanlarını sevmişti ama bu düşünürler hep tapınmaya yakın bir ciddiyetle ele alınıyordu. Twitter personasına kendini bırakmak bu bakımdan "aşırı derecede özgürleştiriciydi". Çünkü onu Frankfurt School filozoflarına çekenin ne olduğunu hatırlatıyordu. Derken iyi bir tweetin nasıl yazılacağını anlatmaya başladı. "Bir çelişkiyi ortaya koyacak bir yol arıyorsun. Aslında varolmayan bir çizgi karakter için, altyazılar hazırlıyorsun. Bu eski bir Gary Larson numarası aslında... Bir karikatür çizerken, okuru bir sonraki kareye hazırlarsınız fakat onu dile getirmezsiniz."
Dediğine göre, tweetler en çok diyalog şeklinde yazıldıklarında etkili oluyorlar. Çünkü diyaloglar, okuyanın kafasında bir sahne canlandırıyor. "İlk tweetlerim şöyleydi: Otobüste burjuva ahlakına hayır! Halbuki şu daha iyi bir tweet: Üzgünüm bayım, otobüste burjuva ahlakına yer yok!"
Twitter'daki güzel bir günü ise tekrar, tekrar kullanabileceği yeni bir cümle yapısı keşfettiği gün olarak tanımlıyor. Kendisini "özdeyişçi" olarak görmek istiyor, "Twitter özdeyişçisi olarak da değil... Sanırım bunu yeni bir meslek olarak belirleyebiliriz" diyor. Ardından bir kahkaha patlatıyor. Onun içinde bulunduğu durum düşünülünce, bu talep çok da ütopik değil çünkü iki Alman yayıncı ondan özdeyişler kitabı yazmasını istemiş. Şimdi taslağını hazırlıyor.
Ayrıca geçen yaz epey ilginç bir şey olmuş. Berlin'de araştırma yaparken, #başarısızentelektüeliniyiniyetturu'na çıktığına dair bir tweet atmış. Şaka yapıyormuş fakat Alman gazeteciler bir anda "Geliyor musun? Hadi, bir röportaj yapalım" demeye başlamışlar. Die Zeit, yazı işleri toplantısına katılmasını istemiş. Normalde bu ilgi karşısında paniklermiş ama onun yerine yarattığı Twitter personasını canlandırmaya çalışmış. Die Zeit kadrosunun önünde, gazeteyi açmış, esnemiş, başını kaldırmış ve sertçe, "Makaleleriniz... Aşırı uzun" demiş.
Bu toplantının ardından Die Zeit, Jarosinski'den Twitter'a uygun uzunlukta şakaları bir araya getirdiği bir köşe yazmasını istemiş. Frankfurter Allgemeine Zeitung için de daha uzun olmakla beraber benzer yazılar yazacak. "Bu konu üzerinde çok fazla düşünmemeye çalışıyorum, dürüst olmak gerekirse" diyor. Endişelerine rağmen Jarosinski, Twitter'da benimsediği tarzın 140 karakter limitinin ötesinde de uygulanabileceğini fark etmiş: "Yazmayı öğrendiğim bu cümlelerle paragraflar da kurabilirsiniz."
Tutkularını çözerek, bir tweete indirgeyen Jarosinski, şimdi onları yeniden birbirine eklemliyor.
(Kaynak: Jason Fagone / The New Yorker)
GG
Yeni yorum gönder