Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

KuşBakışı // Can Göknil'in masasından




Toplam oy: 806

Bu yıl içinde 50. sanat yılını kutlayacak olan Can Göknil hem ressam hem yazar; hem çocuklar için yazıp çiziyor hem de yetişkinler için… Dolayısıyla hem fırçalarla haşır neşir hem de kalemlerle; hem boyalarla hem de mürekkeplerle…

 

 

 

(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız.)

 


Ve işte bu masadan çıkmış bir metin; Can Göknil’in halen üzerinde çalışmakta olduğu yeni çocuk kitabı “Mandolin Çalan Pangolin”den tadımlık bir alıntı:

 

 

Geçen yıl As, orman bekçisi olan dedesinin yanında, ormanda yaşıyordu. Şimdiye kadar okula başlayamamıştı ama dedesiden okuma yazma öğrendi. Sayıları ise ona ninesi öğretti. Ninesi örgü ustasıydı. Örgü şişlerini eline aldı mı, saya saya ilmekler atarken, üç ekleyip bir sökerken, As ninesini dikkatle izlerdi. Nine ilmekler attığı şişi torununa uzatır, “Sen de say As’cığım, bakalım ben hata yapmış mıyım?” derdi.


Sofrayı kurarken çatal, bıçak ve kaşıkları çekmeceden As alırdı. Yemek sonrası hepsini saya saya yerine kaldırırdı. Yanlışlıkla çöpe düşürmemek için. Bir de sayıları gerçekten sevdiği için. Okulda göreceği aritmetik derslerini şimdiden merak ediyordu. Üstelik iki işlemli problemleri bile başarıyla çözüyordu.


Gelgelelim nineyle dededen ayrılmak, hele ormandaki arkadaşlarıyla vedalaşmak çok zordu. Çocuk bunu düşünürse gözyaşları yüzüne dökülüveriyordu. Ninesi de aynı durumdaydı. As’ı yolculuğa hazırlarken torununa ördüğü renk renk külâhları, şapka ve atkıları valizine koydukça, “Oralarda sakın üşütme kendini,” diye fısıldarken sesi titriyordu ama nine hüzün sevmezdi.


“Hadi, neşelenelim As’cığım,” der, mandolinini eline alır, şen şen oyun havaları çalarken, tiz sesiyle As’a şarkılar söylerdi. Nine pazarda sattığı örgülerden kazandığı parayla almıştı mandolinini, torununa da öğretmişti çalmayı. Bazen As çalar, nine şarkı söylerdi:


    "Keçiyi saldım çayıra...”
    As en çok kurbağalı şarkıyı severdi:
    “Küçük kurbağa, küçük kurbağa, kuyruğun nerede?
    Kuyruğum yok, kuyruğum yok, düştü şu dereye...”

 

 

 

 

 


 

 

 

 

Fotoğraflar: Pelin Ulca

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.