Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

KuşBakışı // Mine Söğüt'ün masasından




Toplam oy: 885

Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde, masa başında kapalı yerlerde zaman geçirmek giderek güçleşiyor. Dolayısıyla kısa bir süreliğine de olsa İstanbul’dan kalkıp Bodrum’a gitmek konusunda çok kolay karar verdik ama masa başından vazgeçmedik yine de. Üstelik Mine Söğüt’ten sonbaharda, yani havaların yavaşça soğumaya başlayacağı dönemde çıkacak yeni bir roman müjdesi de aldık!

 

 

 

(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız.)

 

İşte Mine Söğüt’ün halen üzerinde çalıştığı romanından tadımlık bir bölüm:




Komiserin o ana kadar huzurla boşluğa bakar gibi görünen gözlerinden birden ateş çıktı. Sanki çok kötü bir şey söylemişi gibi oturduğu yerden çaycınınkine benzer bir yavaşlıkta hareket ederek kalktı. Alnındaki delik hızla büyümeye başladı. Neredeyse yüzünün tamamını kaplayacaktı. Gözleri aniden yüzünün iki yanına doğru kaydı. Burnu aşağıya, dudaklarını yanına aktı. Zaman yavaşlayabileceği kadar yavaşladı, hava ağırlaşabileceği kadar ağırlaştı.


Komiser, ölü komiser, tıpkı çaycı gibi sanki bir şey söyleyecekti de kendini söylememek için zor tutuyordu. Susarak kuduruyordu. Kamburlaşıyordu. Bir şeyi içine atmış,  bir şeyi yutmuş, nefesini tutmuş, büyük ama kimselerin taşıyamayacağı kadar büyük bir suskunluğu Ahmet’in üzerine kusuyordu.


Odada yerçekimi kayboldu. Her şey havalandı ve komiser her şeyi, masayı, sandalyeyi, duvardaki Atatürk resmini, karton dosyaları, telefonu, daktiloyu ve hatta Ahmet’i hızla kuşatan ağır boşluğun içinden kayarak pencereye doğru uçar gibi, zaman da mekan da artık bu odada yokmuş gibi, yürüdü. Sırtı odaya dönüktü. Yüzü gökyüzüne.



“Yalan söyleme Ahmet” dedi “Sıçanlı pavyonda ne dolaplar döndüğünü biliyorum. Beni mi kandıracaksın? Biliyorum ama ses etmiyorum”.


Boşluk birden kayboldu. Zaman hızlandı. Masa, sandalye, duvardaki Atatürk resmi, karton dosyalar, telefon, daktilo ve Ahmet aniden eski yerlerine döndüler. Düştüler. Komiser hala pencerenin önündeydi ve havadaydı. Yüzü pencereye doğru dönük derin derin nefes almaktaydı. Zamanı da mekanı da o anda orada yutmaktaydı.
Camdan dışarı ve kim bilir nereden içeri bakmaktaydı.

 

 

 

 

 


 

 

 

Fotoğraflar: Pelin Ulca

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.