Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde, masa başında kapalı yerlerde zaman geçirmek giderek güçleşiyor. Dolayısıyla kısa bir süreliğine de olsa İstanbul’dan kalkıp Bodrum’a gitmek konusunda çok kolay karar verdik ama masa başından vazgeçmedik yine de. Üstelik Mine Söğüt’ten sonbaharda, yani havaların yavaşça soğumaya başlayacağı dönemde çıkacak yeni bir roman müjdesi de aldık!
(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız.)
İşte Mine Söğüt’ün halen üzerinde çalıştığı romanından tadımlık bir bölüm:
Komiserin o ana kadar huzurla boşluğa bakar gibi görünen gözlerinden birden ateş çıktı. Sanki çok kötü bir şey söylemişi gibi oturduğu yerden çaycınınkine benzer bir yavaşlıkta hareket ederek kalktı. Alnındaki delik hızla büyümeye başladı. Neredeyse yüzünün tamamını kaplayacaktı. Gözleri aniden yüzünün iki yanına doğru kaydı. Burnu aşağıya, dudaklarını yanına aktı. Zaman yavaşlayabileceği kadar yavaşladı, hava ağırlaşabileceği kadar ağırlaştı.
Komiser, ölü komiser, tıpkı çaycı gibi sanki bir şey söyleyecekti de kendini söylememek için zor tutuyordu. Susarak kuduruyordu. Kamburlaşıyordu. Bir şeyi içine atmış, bir şeyi yutmuş, nefesini tutmuş, büyük ama kimselerin taşıyamayacağı kadar büyük bir suskunluğu Ahmet’in üzerine kusuyordu.
Odada yerçekimi kayboldu. Her şey havalandı ve komiser her şeyi, masayı, sandalyeyi, duvardaki Atatürk resmini, karton dosyaları, telefonu, daktiloyu ve hatta Ahmet’i hızla kuşatan ağır boşluğun içinden kayarak pencereye doğru uçar gibi, zaman da mekan da artık bu odada yokmuş gibi, yürüdü. Sırtı odaya dönüktü. Yüzü gökyüzüne.
“Yalan söyleme Ahmet” dedi “Sıçanlı pavyonda ne dolaplar döndüğünü biliyorum. Beni mi kandıracaksın? Biliyorum ama ses etmiyorum”.
Boşluk birden kayboldu. Zaman hızlandı. Masa, sandalye, duvardaki Atatürk resmi, karton dosyalar, telefon, daktilo ve Ahmet aniden eski yerlerine döndüler. Düştüler. Komiser hala pencerenin önündeydi ve havadaydı. Yüzü pencereye doğru dönük derin derin nefes almaktaydı. Zamanı da mekanı da o anda orada yutmaktaydı.
Camdan dışarı ve kim bilir nereden içeri bakmaktaydı.
Fotoğraflar: Pelin Ulca
Yeni yorum gönder