Necati Tosuner'i ziyarete giderken, bizi sade bir masanın beklediğini tahmin ediyorduk. Şaşırtıcı olmayan diğer bir görüntü de, kolay ulaşılacak bir yerde bir yazım kılavuzunun bulunmasıydı; elli yılı aşkın yazı hayatı boyunca eserlerindeki dile ve tashihe nasıl titizlendiğini biliyoruz çünkü Tosuner'in.
İşte bu masadan çıkmış bir metin; Necati Tosuner’in bu ay içinde raflardaki yerini alacak yeni romanı Çırpınışlar’dan tadımlık bir alıntı:
(Büyütmek için tıklayınız.)
"Şimdi uzun yaşanmış yıllar sonra. Bu gelmiş ve gitmekte oyalanan ilkyazda –kentsel ve dönemsel ortalamasını şaşırmamış bir zamanda– nar çiçekleri açmış çıkamadığın bahçenin demir parmaklığı üzerinde. Bunu görmek de bir mutluluk sayılır kendi başına. Bir başına. Sakına sakına sakınarak kendi kendini onaylayan ölçülü bir coşkuyla içten içe yaşanılan bir sevinç gibiydi eskiden sevinç. Sakına sakına sakınarak kendi kendini onaylayan ölçülü bir coşkusuzlukla içten içe yaşanılan bir üzünçtür şimdi üzünç. Okunmakta olan bir kitap gibi sona yaklaşıldığı hepten belli olan bu yaşam senin. Okunmakta olan bir kitap gibi sona yaklaşılıyor olsa yine iyi, üç beş yaprak kaldığı belli olan bir kitap gibi tükenmesi tükendi tükenecek bir yaşam. Pişman değil ama. Pişman olmayan. Bir demir yığını gibi hurdaya çıkan. Ama bir demir yığını gibi pişman pişman pas tutan, –değil. Bundan bilerek kaçınan. Asla pişman olmayan. İşte, elde kalem, gazetenin kıyısındaki boşluğa küçük bir kare çiziyorsun. Hani çocukluk günlerinde bir sicime düğüm üstüne düğüm attığın gibi, gazetenin kıyısındaki boşluğa küçük bir kare çiziyorsun. Sonra köşelerinden birleştiriyorsun ve karenin içinde üçgenler çizmiş oluyorsun. Dörde böleceksin kareyi, yenilerle birlikte sayısı çoğalmış olacak üçgenlerin. Saymadan duramazsın! Evet, bir karenin içindeki üçgenleri saymak bile olsa, alışılmış bir günden kazanılmak istenen bir güne varmak için, gözden geçirile geçirile gözden düşürülen bir güne varmak için, bırakacaksın saymayı. Karenin iki ucuna çizerek ip düğümleyip ipin ortasına kuyruk takacaksın. Uçurtman hazır. Uçmayan. Uçamayan. Geldi yine çocukluğun. Masal bu ya, çeşmenin başında oturmuş bekliyorsun. Ne bekliyorsun?.. Yoldan biri gelse de iki laf etsek, ha?.. Kendinle öyle uğraş bakalım. Bu, gelip gelip kendine çizdiğin çizgi: Sokaksız kalmış olmak. Son çizgi. Yine sokaksız kalmış olmak."
(Büyütmek için tıklayınız.)
* Fotoğraflar: Pelin Ulca
Yeni yorum gönder