Yalçın Tosun’u, Bir Nedene Sunuldum kitabıyla 2016 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandığının açıklandığı günlerde ziyaret ettik. Üstelik doçentlik tezinin yazımı tamamlanmış, hukuk kitapları çalışma masasının biraz daha kenarına çekilmişti. Ama anlaşılan o ki, ister bir hukuk metni yazılıyor olsun ister kurgu, müziğin merkezi konumu hiç değişmiyor...
(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız.)
Ve işte bu masadan çıkmış bir metin; Yalçın Tosun’un adı bile henüz konmamış kısa romanından tadımlık bir alıntı:
Halil Kapar’dan kurtulup kendimi dışarı attım. Çıktığımı fark etmemiş olabilirdi, çünkü pencerenin önünde dışarı bakarak mızmızlanmaya devam ediyordu ben dışarıya süzülürken.
Rahatladım tabii ama kısa sürdü. Aklımda binlerce düşünce, yürürken daha da bir velut, üstüme üstüme yağar hınzırlar.
Üzgün gözlü Arap kadınları görüyorum bu günlerde. Yolda karşıma sık sık çıkıyorlar. Yanlarında gürbüz ve saçları iyice azalmış -kimisi taze saç ektirmiş- kocalarıyla. Yüzleri genelde örtülü oluyor. Olsun olmasın, o iri gözler hep hüzünlü. Nasıl öyle bakabiliyorlar? Kendileri de gözleri kadar hüzünlü müdür bilemem tabii. Sırf gözleri üzgün bakıyor diye bir grup insanı hüzünlü diye tanımlamak en hafif ifadesiyle saflık olur. Saflıktansa hiç hoşlanmam. Bir de naiflikten.
Evet, yazdıklarınız çok naif diyorlar bana. Ne demek istiyorlar tam anlamasam da üstünde durmamaya çalışıyorum. Umursamıyorum, ‘sensin naif’ diye düşünüp geçiyorum. Bir süredir umursama eşiğim oldukça düştü. Ama gene de içimden söylediğim birçok şey orada kalıyor, peki dışarıya ne zaman vuracağım? Yaşlanınca mı? Ya da delirince mi? Bu ülkede bir yaşlılar bir de deliler istediklerini söyleyebiliyorlar ne de olsa. Onun dışında kimse, hiç kimse. Zaruri ya da gönüllü inkârlar cumhuriyeti burası. İnkâra düşmeyen ifrata düşüyor. Mutlaka. Olanı olduğunca söylemenin bedeli çok ağır olmalı, herkes bundan itinayla kaçındığına göre. Aslında tüm bu düşünceler içimi şişiriyorsa umursuyorum demek ki, kendimi kandırmamalıyım en azından. Bütün sıfatlar birbirine karışmış. Hatta birkaç sıfata indirgenmiş. Yalan yanlış. Duru. Akıcı. Yalın. Hayatın içinden. Naif. (Sıfat deyince aklıma geliverdi; ‘umarsız’ı umursamaz sanırdım eskiden. Ne salakmışım. Hâla öyle sananlar varsa üstüne alınmasın. Sözüm yazımdan ve onu okuyanlardan dışarı. Bu arada cümle âleme ‘ne salakmışım’ diye hatırladığı belki biraz da hayıflandığı zamanlar dilerim; bu da bir merhaledir sonuçta. Ya bu cümle, gereğinden fazla sürmüş inatçı bir hayatın hiçbir anında hiç kurulmadıysa? Vay ki vay…)
Fotoğraflar: Pelin Ulca
Yeni yorum gönder