Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

KuşBakışı // Yalçın Tosun'un masasından...




Toplam oy: 783

Yalçın Tosun’u, Bir Nedene Sunuldum kitabıyla 2016 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandığının açıklandığı günlerde ziyaret ettik. Üstelik doçentlik tezinin yazımı tamamlanmış, hukuk kitapları çalışma masasının biraz daha kenarına çekilmişti. Ama anlaşılan o ki, ister bir hukuk metni yazılıyor olsun ister kurgu, müziğin merkezi konumu hiç değişmiyor...

 


(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız.)


Ve işte bu masadan çıkmış bir metin; Yalçın Tosun’un adı bile henüz konmamış kısa romanından tadımlık bir alıntı:




Halil Kapar’dan kurtulup kendimi dışarı attım. Çıktığımı fark etmemiş olabilirdi, çünkü pencerenin önünde dışarı bakarak mızmızlanmaya devam ediyordu ben dışarıya süzülürken.


Rahatladım tabii ama kısa sürdü. Aklımda binlerce düşünce, yürürken daha da bir velut, üstüme üstüme yağar hınzırlar.



Üzgün gözlü Arap kadınları görüyorum bu günlerde. Yolda karşıma sık sık çıkıyorlar. Yanlarında gürbüz ve saçları iyice azalmış -kimisi taze saç ektirmiş- kocalarıyla. Yüzleri genelde örtülü oluyor. Olsun olmasın, o iri gözler hep hüzünlü. Nasıl öyle bakabiliyorlar? Kendileri de gözleri kadar hüzünlü müdür bilemem tabii. Sırf gözleri üzgün bakıyor diye bir grup insanı hüzünlü diye tanımlamak en hafif ifadesiyle saflık olur. Saflıktansa hiç hoşlanmam. Bir de naiflikten.



Evet, yazdıklarınız çok naif diyorlar bana. Ne demek istiyorlar tam anlamasam da üstünde durmamaya çalışıyorum. Umursamıyorum, ‘sensin naif’ diye düşünüp geçiyorum. Bir süredir umursama eşiğim oldukça düştü. Ama gene de içimden söylediğim birçok şey orada kalıyor, peki dışarıya ne zaman vuracağım? Yaşlanınca mı? Ya da delirince mi? Bu ülkede bir yaşlılar bir de deliler istediklerini söyleyebiliyorlar ne de olsa. Onun dışında kimse, hiç kimse. Zaruri ya da gönüllü inkârlar cumhuriyeti burası. İnkâra düşmeyen ifrata düşüyor. Mutlaka. Olanı olduğunca söylemenin bedeli çok ağır olmalı, herkes bundan itinayla kaçındığına göre. Aslında tüm bu düşünceler içimi şişiriyorsa umursuyorum demek ki, kendimi kandırmamalıyım en azından. Bütün sıfatlar birbirine karışmış. Hatta birkaç sıfata indirgenmiş. Yalan yanlış. Duru. Akıcı. Yalın. Hayatın içinden. Naif. (Sıfat deyince aklıma geliverdi; ‘umarsız’ı umursamaz sanırdım eskiden. Ne salakmışım. Hâla öyle sananlar varsa üstüne alınmasın. Sözüm yazımdan ve onu okuyanlardan dışarı. Bu arada cümle âleme ‘ne salakmışım’ diye hatırladığı belki biraz da hayıflandığı zamanlar dilerim; bu da bir merhaledir sonuçta. Ya bu cümle, gereğinden fazla sürmüş inatçı bir hayatın hiçbir anında hiç kurulmadıysa? Vay ki vay…)

 

 

 

 


 

 

 

Fotoğraflar: Pelin Ulca 

 


Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.