Kitapları Kurtaran Kedi, Japonya’nın en önemli yazarlarından Sosuke Natsukawa’nın Türkçeye çevrilen ilk romanı. Roman, konusu itibariyle bir gençlik kitabı gibi görülse de, kitap düşkünü yetişkinler için tuhaf bir nostalji barındırıyor.
Yalnızca kendini kaptırarak kitap okudun diye, görebildiğin dünya da genişleyecek sanma. Ne kadar bilgi depolasan bile, kendi kafanla düşünüp kendi ayaklarınla yürümedikçe her şey sahte, havada ve gelip geçici şeyler olarak kalır.”
- Sosuke Natsukawa, Kitapları Kurtaran Kedi
Sosuke Natsukawa, kitapları Japonya’da milyonlar satan bir yazar. İlk kitabı Tanrı’nın Tıbbi Kayıtları’yla coğrafyanın en önemli ödüllerinden Shogakukan Kurgu Ödülü’nü kazanmış; aynı zamanda, yazarlığın yanı sıra doktorluk da yapıyor. Kitapları Kurtaran Kedi yazarın Türkçeye çevrilen ilk kitabı. Romana girmeden önce, çevirmen H. Can Erkin'in yine ustaca bir iş çıkardığı notunu düşmeli.
Rintaro Natsuki, bir kitapçıda büyüyen bir lise öğrencisi. Kısa boylu, gözlüklü ve şişman; sıradan bir genç, bir korku filmi olsaydı bu kitap, o yüksek ihtimalle ilk ölenlerden olurdu. Kendisini kitaplara vermiş bir öğrenci Rintaro, anne babasının ölümünden sonra vaktini dedesiyle geçirmiş, haliyle, kitapçı olan dedesinden okuma alışkanlığı edinmiş. Dedesinden sonraysa, kitapçı kendisine miras kalıyor: Natsuki Kitabevi. Şehrin kıyısında, küçük bir sahaf olan bu yerde, bulunması güç, ticari olarak pek bir beklenti vadetmeyen kitaplar yer alıyor.
Küçük prensin yerine bir kedi
Rintaro, kitapçının içinde otururken bir gün, karşısında bir kedi beliriyor; bu hayali arkadaş, kendisine hem dedesinin yasını unutturacak, hem yalnızlığına derman olacak. Peki ama nasıl?
Kitapları Kurtaran Kedi, kütüphaneler evreninde geçen bir tür Küçük Prens olarak nitelendirilebilir. Şablon olarak bir hayli benziyor Küçük Prens’e; küçük prensin yerini bir kedi alıyor, gezegenlerin yerini kütüphaneler ve yolculuk başlıyor Tekir, kitabımızda bir rehber konumunda ve Rintaro’ya kitaplar arasında geçen bir evrende yol gösteriyor. Amacımız kitapları kötü sahiplerinden kurtarmak... İlk durak, kitapların kapaklarını açmayan, onları sadece süs eşyası olarak gören okur. Üstünde tek bir kırışık bile olmayan binlerce kitabı sadece sahip olma duygusuyla evine dizen bir okuru ziyaret ediyor Rintaro ve Tekir ve sesleniyorlar: “Kitapları kurtarmaya geldik”. Bir diğer okur, kitapları kısaltan ve böylelikle onları birkaç dakikada okunabilir hale getiren bir proje üstünde çalışıyor. “Şu an üzerinde çalıştığım Goethe’nin Faust eseri. Hedefim bunu iki dakikada okunabilir hale getirmek. Fakat bir hayli dişli bir eser.” Rintaro ve Tekir, bu okuru da ikna etmek zorunda.
Küçük Prens’in iş insanının gezegenine gittiği bölümün yerini burada tekelci, kitaplara sadece bir meta gözüyle bakan bir yayıncı alıyor denebilir. Kralın gezegeni, yerini kitapları sahip olmaktan ibaret gören, kitaplarını açıp okumayan bir okur profiline bırakıyor. Tekir ve Rintaro, kitapları bu sahiplerinden kurtarmak zorundalar; işleri hayli zor. Kitap bu yönüyle, biraz öğretici, didaktik görünüyor olabilir. Ama kitabın vaadi, tüm bu bariz okur profilleri ve konu arasındaki gezintinin size sunduğu o nostalji duygusu. Çözmeniz gereken bir metaforlar diyarı bahşetmiyor size. Her şey ortada, vermek istediği mesaj açık. Gençlere daha çok hitap ediyor gibi görünse de, aslında tam da yetişkinlere yönelik yazılmış bir roman. Her yanımızdan bir pop-up’ın fırladığı bu medya ortamında, Kedi’yi okumak eğlenceli bir ara olabilir.
Yeni yorum gönder