Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Latin Trak: Adnan Özer




Toplam oy: 1179

Adnan Özer, 1977’de eski TKP, Komintern’e bağlı olan Türkiye Komünist Partisi çizgisindeki Çırak Der’in genel sekreteri. 1978’de İlerici Yurtsever Gençlik Gazetesi’nin açtığı şiir yarışmasında ikincilik ödülü alıyor. Aynı yıl Küba’nın başkenti Havana’ya giden 27 kişilik heyetin içinde o da var. Havana, o gün de sosyalistlerin düşlerini süsleyen bir başkent. Büyük çoğunluk için asıl başkent Moskova, ama Havana da bir nev’i sosyalizmin İzmir’i gibi, mavi başkent.
Havana 1978. Henüz sosyalist ülkelerin hayatta ve ayakta olduğu, düşlerin sürdüğü bir yıl. Dünyanın dört bir yanından gelen gençlik delegasyonları, Küba halkıyla tanışmak için mahallelere dağılıyor. Türk delegasyonu da Vedado semtindeki bir mahalleye gidiyor. Etkinlik gecesi tanışıyorlar Margarita ile Adnan. Gözler tanışınca sözler biraz bekleyebilir. Zaten ne Margarita Gonzales Türkçe biliyor ne de delikanlı İspanyolca. Çat pat, kırık dökük, üç-beş İngilizce sözcük. Yetiyor da, artıyor bile. Margarita bir mağazada çalışıyor. Temmuz’dan Ağustos’a 1 ay su gibi geçiyor, iki gencin yakınlığı el tutuşmalardan öteye geçmiyor. Ne de olsa devrimcilerin önceliği aşk değil!

 

 

Cizvit papazlarından İspanyolca 

 

 

 

Mektuplar gidip gelmeye başlıyor İstanbul ile Havana arasında. Genç şair azıcık İngilizcesiyle yazıyor, Margarita İspanyolca. O yıllarda mektupları okutacak, İspanyolca bilen birini bulmak pek kolay değil. Bunun üzerine romantik bir kararla, öyle ya hem genç bir şair, hem genç bir devrimci, hem genç ve tutkulu bir aşık ve hem de Trakya’nın bereketli topraklarından yeni kopup gelmiş içi dışı doğayla dolu bir delikanlı. İnsanın aşkı, şiiri, inancı, politik görüşü için dünyayı yıkıp yeniden kuracağı yaşta. Velhasıl toplumsal devrime gücü yetmese de bireysel devrimini gerçekleştirecek yaşta ve heyecanda.  Araştırıyor. O yıllarda Beyoğlu’nda bir Cizvit Vakfı var, vakfın doğal başkanı da Hz. İsa, papazlar Cizvit misyonu gereği İspanyol kültürünü yaygınlaştırmak için İspanyolca öğretiyorlar. 1,5 yıl gidiyor, İspanyolca’yı söküyor. Ardından da 1980 askeri darbesi...

 

 

Şiir için ineğini satmak!

 

 

 

Şair Yaşar Miraç, 1977’de çıkardığı Yeni Türkü Dergisinin ‘Çırak özel sayısı’nda Adnan’ın şiirini yayımlıyor. Sonra da film gömleklerinden yapılan 5x10 cm boyutlarındaki küçük dizide, onun Nar adlı, 32 sayfalık kitabını basıyor.  İçinde “Una Cancion (Bir Şarkı)” adlı, “Margarita Gonzalez’e” ithaf edilmiş bir şiir de var: “-seni anımsıyorum-/Eyüpün depreşen yaralarıyla/ve Ferhat’ın uyanışı gibi dağ kuytusunda/-seni anımsıyorum-“ dizeleriyle biten şiir, aşkın ateşini de anlatıyor. Adnan o yıllarda Yenikapı’dan Kumkapı’ya, kot yıkama atölyesinden kahveci çıraklığına, Çorlu’da su yolu kazmaya kadar pek çok işte çalışıyor.


Çocukluğu Tekirdağ’ın Gazioğlu köyünde geçmiş, sonra da demiryolu çalışanı olan babasının işi nedeniyle İstanbul Gaziosmanpaşa’ya taşınıyorlar, ya da şiirlerinin geldiği “From Taşlıtarla”ya. “Taşlıtarla’dan II” şiirinden bir bölüm: “Benim sevdiğim şeyler/daracık Çiçeklitepe Sokağı’nda:/ küp şekeri taşlarla boğuşan zaman,/gölgeler ve güneş:/sıçrayan hırlaşan kediler, /omuzlarında hırkalarla/yaşlı kartallara benzeyen ihtiyarlar/.../ Benim sevdiğim şeyler:/(yıkık yazlık sinemada)/bütün diğer mevsimler,/yağmurdan ve rüzgardan aman bulup/ hortlayan çekirdekler,/karanlıkta el gezdirmeler,/köşelerde oyalanmalar,/çiçek sulayışlar,/edalı saç atışlar.”


İlk şiirlerini köyde dedesine okuyor, Miraç’la yayınevi kurmak için de dedesinin ona ayırdığı ineği satıyor, o zamanın parasıyla tam 40 bin lira, üstüne de güzel kol saatini ve babasının aldığı montu. Böylece Yeni Türkü Yayınları şiir kitapları basmaya başlıyor. Ahmet Erhan’dan Barış Pirhasan’a, Hüseyin Ferhad’dan Behçet Aysan’a,  pek çok kitap yayımlıyorlar. İlk kitabım Karşılığını Bulamamış Sorular da oradan yayımlanmıştı 1981’de.


Darbeden şairimiz de nasipleniyor ve 16 yıl pasaport alamıyor. 1996’da nihayet pasaport alınca önce Viyana’ya oradan da İspanya’ya gidiyor. Ara verdiği İspanyolcasını her yaz İspanya’ya giderek ilerletiyor. Şiirler çevirmeye başlıyor. Özer’in İspanyolca’dan Türkçe’ye kazandırdığı 20’yi aşkın kitap var, çoğu şiir, en başta da Che Guevera’nın şiirleri, tabii Lorca, Paz. Neruda’nın 100’den fazla şiirini çevirdi, ‘imkanım olsa 38 kitabını da çeviririm’ diyor. Latin Amerika’nın çeşitli ülkelerindeki şiir festivallerine defalarca konuk oldu. Bir anlamda Güney Amerika’nın Türkiye’deki şiir elçisi, Türkiye’nin Güney Amerika’daki, ya da İspanyolca’daki şiir elçisi sayılır. Bir şiirinin başlığından mülhem “From Taşlıtarla to Latin America”ya yolculuğu o günden beri sürer.

 

 

 

Chavez’den “Selamün Aleyküm”

 

 

Özer davetli olarak Venezuela’daki şiir festivallerine de iki kez katılır. İlkine devlet başkanı Hugo Chavez de gelir ve şairlerle tek tek tanışır. Sıra Adnan Özer’e geldiğinde onunla Türkçe “Selamün aleyküm Türk “ diyerek tokalaşır.
Günümüz Türk şiirinin önde gelen şairlerinden, dergici, yayıncı ve editörlerinden olan Adnan Özer’in Makedonca, Romence ve Portekizce dillerinde şiir kitapları yayımlandı. 1983’de Adnan, ben ve Tuğrul Tanyol, 80 şiir kuşağının ilk platformu olan Üç Çiçek şiir dergisini yayımladık. O daha sonra Fanatik, Yeryüzü Konukları, Düşler, Kaçak Yayın, E dergisini çıkardı. Stüdyo İmge, Era, Everest, Gendaş ve Cadde yayınevlerini yönetti. Şimdi Uluslararası İstanbul Şiir Festivali Şiiristanbul’un direktörü.

 

 

“Evlenmiş, çocukları olmuş”

 

 

Adnan Özer’in ikinci şiir kitabı Çıngırağın Ölümü’nde(1982), Margarita çiçeklerin arasında 22 yaşın güzelliğiyle gülümsüyor, yanında da Özer’in onun için yazdığı şiir: “Bir sesevinde doğdum/inanırım çanların ölümüne/fırtına dinince kıyacağım kendime”.  İlk aşk unutulmaz! Özer şiir etkinlikleri dolayısıyla aradan tam 30 yıl geçtikten sonra bir kez daha Küba’ya gider, eski aşkını  bulur. 1985’te bir subayla evlenmiş, iki çocuğu olmuştur. Margarita, çocukları, kocası ve Adnan bir fotoğraf çektirirler. Fotoğrafın arkasında Necatigil’in dizeleri vardır adeta: “Evlenmiş çocukları olmuş/ Bir kız bir oğlan/Mesutmuş kocasını seviyormuş...”



Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.