Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

"Metin yarım kalmıştır"




Toplam oy: 1248
Sadi Konuralp
Oğlak Yayıncılık

Kitabın “İçindekiler” kısmına göz attıktan sonra, “Film Türlerine Göre Film Müziği” başlıklı bölümün olduğu sayfaları açıyorum öncelikle. Şu cümlelerle başlamış yazar: “Tür filmleri incelenirken genelde müzik unsuru en arka plana atılır. Oysa film müziği tam tersine, türün tür olmasında ‘olmazsa olmaz’ diyebileceğimiz bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıpkı film-noir’da ışık-gölge unsurunun olma şartı gibi. Amerikan Western’i ile Spagetti Western’ini birbirinden ayıran en önemli özellik müziktir. Üstelik film müziği, film türünün kökeninin incelenmesinde en yararlı unsurdur. Bir film türü, başka bir film türüne dönüşürken pek çok değişikliğe uğrasa da film müziği bu değişenler arasında neredeyse hiç değişmeyen bir unsur olarak kalır.” Amerikalı besteci Aaron Copland’in ifadeleriyle de film müziği, “sinema perdesinin arkasına yerleştirilmiş bir fırına benzer. Filmin sıcaklığı oradan gelir.” Film müziğinin olmazsa olmazlığına dair daha birçok cümle alıntılanabilir; örneğin Hollywood’un eski yapımcılarından Irving Thalberg’e göre de, “Sessiz filmler asla sessiz olmamıştı[r].” Böyle olmasına karşın, Türkçede ihmal edilmişliği bir yana, genel anlamda akademik çalışmaların da kıyısında yer alan bir konu olarak karşımızda duruyor film müziği. Dolayısıyla, elimdeki örneğine ender rastlanır kitabın sayfalarını çevirmeye devam ediyorum… Western filmlerindeki müziklerin ritimlerini düşünüp zihnimde doludizgin giden at imajı oluşturmaya çabalar ve orgun korku filmlerinde yer almasında Bach’ın da parmağı olduğunu öğrenip özellikle dinleyiciyi hafifçe tedirgin edici özelliğe sahip Re Minör Toccata ve Füg eserini anımsamaya çalışırken, “Komedi Filmleri” başlığı altında şu ifadeyle karşılaşıyoruz: “[Metin yarım kalmıştır.]”

 

 

Sadi Konuralp’in değerli çalışması Film Müziği’nde “Metin yarım kalmıştır” ya da “Tamamlanmamış bir yazıdır” ifadelerine sıklıkla rastlıyoruz ne yazık ki. Hatırlanacaktır Sadi Konuralp, 2003 yılında bir toplantı için geldiği İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki tarihi bir binadan kopan beton parçaları nedeniyle hayatını kaybetmişti; o dönemin gazeteleri bu trajik olayı, “Kaza Değil Cinayet” başlığıyla duyurmuşlardı. Ankara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimi gören, doksanlı yılların ikinci yarısında ise fakültedeki görevinden ayrılarak başta film müziği ve sinema olmak üzere popüler kültürün çeşitli alanlarında çalışmalar yapmaya başlayan Konuralp, özellikle Geceyarısı Sineması dergisinde yayımlanan film müziği yazılarıyla tanınıyordu. Anlaşıldığı kadarıyla uzun zamandır yayımlamayı planladığı Film Müziği kitabını ise tamamlayamadan aramızdan ayrıldı. Türkçede film müziğiyle ilgili araştırmaların yok denecek kadar az olduğunu göz önünde bulundurunca, Sadi Konuralp’in çalışmasının değeri –yarım kalmışlığına, tamamlanmamışlığına karşın– daha da artıyor. Sadi Konuralp’in hayatını kaybetmesinden bir yıl sonra, 2004 yılında yayımlanan kitabı Film Müziği, tuttuğu notlarındaki biçime, daha önce hazırladığı “içindekiler” listesinden hareket edilerek derlenmiş. Film müzikleri tarihçesiyle başlayan kitap, teknik yazılarla devam ettikten sonra Konuralp’in çoğunluğu Geceyarısı Sineması’nda yayımlanan dergi yazılarıyla sona eriyor.

 

 

Yazının başında söz ettiğimiz “Film Türlerine Göre Film Müziği” bölümünün girişi için Sadi Konuralp, Türk filmlerinden melodram ve Arabesk filmlere de ayrıca değinileceğinden bahsetmiş; bu kısımlar Film Müziği’nde maalesef yer almıyor, ama bir başka kitapta Konuralp’in bu konudaki görüşlerini okumak mümkün. Film Müziği kitabından birkaç ay önce, Cem Pekman ile Barış Kılıçbay’ın derlediği bir “armağan” kitap yayımlanmıştı (Pan Yayıncılık, 2004). Görüntünün Müziği Müziğin Görüntüsü isimli bu armağan kitapta Sadi Konuralp’in anısı etrafında bir araya gelen araştırmacıların, film, televizyon ve video ile müzik ilişkilerini ele alan yazıları yer alıyor. Ahmet Gürata’nın da “Sadi Konuralp’in Film Müziği Çalışmalarına Katkısı” başlıklı bir yazıyla katkıda bulunduğu kitap, Konuralp’in iki yazısıyla sona eriyor: “Türk Sinemasının Şarkılı Melodram ve Arabesk Filmlerinde Film Müzikleri” ve “Animede Müzik”.

 

 

Sadi Konuralp hakkındaki yazılarda sürekli dile getirilen bir diğer unsur da, kişiliği; Görüntünün Müziği Müziğin Görüntüsü kitabına önsöz yazan Seçil Büker’in cümleleriyle, “Sadi film dilinin kimi kez kendini çok da öne çıkartmayan, filmde başat olan görüntüyü desteklemekle yetinen, kimi kez de susmayı yeğleyen bir öğesi olan film müziğini seçerken, bence kişiliğine çok da uygun bir davranış sergiledi. Sadi sessizce, hiç de önemli şeyler yapmıyormuş gibi film müziği üzerine çalıştı.” Bu çalışmalarıyla ilgili olarak Ahmet Gürata ise, aslında cevabı belli, şöyle bir soru soruyor yazısında: “Onun film müziği konusundaki çalışmalarını, konunun eğitimini almamış bir amatörün çabaları olarak değerlendirebilir miyiz?” Amatörlük meselesiyle ilgili en dikkat çekici cümlelere de kardeşi Cüneyt Konuralp’in Film Müziği’ne yazdığı önsözde rastlıyoruz: “Üniversitedeki öğretim üyelerinden çok daha fazla bilgi birikimine sahip olduğu halde sırf titri yok diye ‘amatör’ muamelesi görüyordu. Her ne kadar bu terim kendi konusuna duyduğu samimi ve derin tutkuyu yansıtıyorsa da, birçok akademisyenden daha profesyonel olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesini hiçbir zaman hak etmemişti. (…) Bütün olumsuzluklara rağmen kendini kanıtladığı ve ideallerini uygulayabileceği bir ortamı bulmaya başladığı bir dönemde ise maalesef aramızdan ayrıldı.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.