Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Namárië* Christopher




Toplam oy: 123
Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit modern fantastik kurgunun referans metinleri olarak tüm görkemleri ile orada olsalar da, Orta Dünya’yı eşsiz ve -neredeyse- aşılamaz kılan büyük anlatının kitlelere ulaşması doğrudan Tolkien’in “baş eleştirmeni ve çalışma arkadaşı” Christopher Tolkien’in çabasının ürünüdür. Christopher Tolkien’in ölümü ile Orta Dünya sadece sadık koruyucusunu değil en büyük hayranını da kaybetmiş oldu.

İnsanın binlerce yıllık yeryüzü tecrübesinin en önemli bakiyesi hiç kuşkusuz hikâyesidir. Mağara duvarlarında, kamp ateşlerinin etrafında, kitap sayfalarında ya da sinema salonlarında aradığımız, anlattığımız hikâyeler belki de ölüme karşı verdiğimiz mütevazı ancak epik bir direnişten ötesi değil. Çünkü anlatıcıları nesilden nesile post değiştirse de hikâye anlatılmaya devam eder.

 

Geçtiğimiz yüzyılın en önemli hikâye anlatıcılarından olan J.R.R. Tolkien için henüz hayattayken geride bırakacağı mirasın emin ellerde olduğunu bilmek mutluluk verici olmalı. Zira geçtiğimiz ay 95 yaşında hayata veda eden Christopher Tolkien iyi bir evlattan öte babasının “baş eleştirmeni ve çalışma arkadaşıydı”.

 

J.R.R. Tolkien’in mektuplarında oğluyla arasındaki özel bağın izlerini sürmek güç değil. Christopher’ın Yüzüklerin Efendisi serisinin hemen her aşamasında bir şekilde yer aldığını, çizim ve yorumlarıyla katkı sağladığını biliyoruz. Dahası henüz 21 yaşındayken üyeleri arasında babasının yanı sıra C.S. Lewis, Owen Barfield gibi isimlerin de yer aldığı The Inklings toplantılarına davet edilmesi, onun büyük bir yazarın hevesli oğlundan çok daha fazlası olduğunu gözler önüne seriyor.

 

Orta Dünya’nın sadık koruyucusu


 

Serinin gedikli takipçileri çok iyi bilse de Christopher Tolkien’in Orta Dünya için ne ifade ettiğinden biraz bahsetmek gerek. J.R.R. Tolkien 1973 yılında bu dünyadan göçtüğünde Christopher Tolkien neredeyse 70 koliyi dolduracak binlerce sayfa el yazması, babasıyla birlikte ömrünün son 40 yılını adadığı bir hayal ve doğrudan kendisine verilmiş bir görevle baş başa kalmıştı. Şüphesiz Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit modern fantastik kurgunun referans metinleri olarak tüm görkemleri ile orada olsalar da, Orta Dünya’yı eşsiz ve -neredeyse- aşılamaz kılan büyük anlatının kitlelere ulaşması doğrudan Christopher Tolkien’in çabasının ürünüdür. Tolkien’in kurguladığı diyar neredeyse 40 bin yıllık tarihi, kozmogonisi, mitleri ve masallarıyla muhatabına kendisinden yüce bir şey ile karşı karşıya olduğunu sonuna kadar hissettirir. Ne var ki babası öldüğünde gerçekleştirilememiş büyük bir hayalin eskizlerinden öteye gidemeyen binlerce sayfalık dokümanı bir antropolog titizliğiyle elden geçirip Silmarillion ve kaynaklık ettiği tüm hikâyeleri okurlarla buluşturan Christopher Tolkien’in ta kendisidir.

 

Babasının sağlığında yayınlandığı kitaplara ya da Orta Dünya’nın inşasına katkısı ya da ömrünü kendisine intikal eden büyük toplamdan cevherler çıkarmaya adaması Orta Dünya seyyahları için başlı başına minnet duyulan işler olsa da Christopher aynı zamanda Tolkien’s Legendarium’un gözü pek ve amansız muhafızıdır. Öyle ki çoğumuzun beğenerek izlediği film uyarlamalarını bile babasının mitopyatik eserinin ruhuna aykırı bulduğu gerekçesiyle yer yer eleştirmekten geri durmamıştır. Yakında izleyiciyle buluşacak Yüzüklerin Efendisi dizisinin yayın hakları da yine onun Tolkien Estate’in başkanlığından istifa ettiği süreçte satıldığının altını çizmek gerek. Haliyle gelecekte Tolkien’s Legendarium’un başına, söz gelimi son birkaç yılda Star Wars evreninde yaşananlara benzer işler gelmesinden endişelenmemek mümkün değil.

 

Tıpkı kadim hikâyelerin bir anlatıcından diğerine geçtiği gibi Tolkien Efsanesi de onu büyütüp serpilmesine imkân tanıyan bir oğula geçme şansına sahipti. Christopher Tolkien’in ölümü ile Orta Dünya sadece sadık koruyucusunu değil en büyük hayranını da kaybetmiş oldu. Babasından henüz bir çocukken dinlemeye başladığı masalları bizlere ulaştıran Christopher Tolkien’in ardından söylenecek en uygun veda sözleri, sanıyorum Orta Dünya’nın elflerinin diline ait olanlardır; Namárië Christopher…

Atiye ya da cevapsız sorular
Stream servislerinin konvansiyonel medyanın gücünü gölgede bıraktığı bir çağda yaşıyoruz. Hal böyle olunca Netflix’in Türk yapımlarına yönelmesi hepimizce bir fırsat olarak değerlendirilip bu durum çoğu zaman hikâyenin önüne geçiyor. Hakan: Muhafız’ın ardından ikinci Türk yapımı Netflix dizimiz Atiye için de maalesef durum farklı değil. Tüm dünyanın bir Türk dizisi izleyecek olması fikri, Atiye’nin eksiklerini görmezden gelmeyi kolaylaştırıyor gibi.
Serinin neredeyse gırtlağa kadar klişelere batmış olmasını bir kenara bıraksak bile sezon finalinin ardından cevapsız bıraktığı soruların çokluğu başlı başına bir sorun. Görünen o ki gerilimi merak unsuruna dayandırma işi biraz abartılmış. Öte yandan hakkaniyet adına coğrafyamıza ilişkin değerlerin kurguya dâhil edilmesini kıymetli bulduğumu itiraf etmeliyim. Ancak tam da bu aşamada aşırı heves ya da karasızlıktan kaynaklandığını tahmin ettiğim bir tür çiğlik göze batıyor. Ne denli zengin bir kültürümüz olduğunu gösterme isteğinden olacak; Göbeklitepe, Nemrut, Şahmaran, Kur’an vs teker teker karşımıza çıkıyor fakat hiçbiri gizemin anahtarı rolünü üstlenemiyor. Kendi adıma bu kararsızlığı dizinin tüm dünyada yayınlanacak olmasına bağlıyorum. Bu tavrıyla Atiye’yi hevesle meziyetlerini sergileyen çocuklara ya da çantasından türlü ürünler çıkartan vapur satıcılarına benzetmemek elde değil.
Diziyi dünyaya satma refleksi karakterlerin inşasında da göze çarpıyor. İçinde yaşadığı toplumun gerçekliğinden kopuk; tavırları, tercihleri, replikleri plastik hissi uyandıran karakterler sanki bu ülkeden değiller. Aslında bir dolu cevapsız sorunun birikmesi de bu sahicilik sorunundan. Sözgelimi Atiye karakterinin çoğu zaman cevapları aile dramalarına feda etmesi gizemin sulandırılıp yapımın pembe diziye evrilmesine neden olmuş. Belki de soruların çokluğu, dizinin sırtını yasladığı spiritüel, mistik damarın verebileceği tatmin edici bir cevabının olmamasındandır. Sözgelimi dizinin fazlasıyla benzeştiği The Oa de aşağı yukarı aynı dertten mustaripti.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.