Tasavvuf metinleri, özellikle tahkiye unsuru barındıran ve genel anlamda “kıssa” olarak adlandırılan anlatılar ya da tasavvuf büyüklerinin nutk-u şerifleri, okuruna/dinleyicisine her zaman söylediğinden daha fazlasını işaret eder aslında. Belirli katmanlarla örülü bu metinler, her seviyeden muhatabın kendi kabınca bir şeyler alarak her halükarda bu alışverişten kârlı çıkmasını sağlar: Kimi kabuğunda kalır, kimi meyvesini tadar, kimi çekirdeğiyle dişini zorlar, kimisi çekirdeğin ta kendisi olur da toprağa düşüp filiz verir.
Özellikle şathiyeler ve Bektaşi fıkraları bu misallerin arasında, dışı mizah kabuğuyla çevrelenmiş hikmet anlatıları olarak günümüzde de söylenmeye/anlatılmaya devam etmektedir. Muhatabını güldürür güldürmesine bunlar, ama diğer taraftan da iki ucu birden keskin hakikatleri sunar. Demirden leblebinin etrafına sarılmış, şekerden bir kabuk…
Elbette dindışı edebi metinler de bu geleneksel anlatılardan bolca beslenerek, onlardan ilham alarak ve muhatabını can evinden vurmayı, deyim yerindeyse onu avlamayı iyi bilen bu türlerden kopyalar çeke çeke geliştirmiştir kendini. Yazar, bunun farkında olsa da olmasa da böyledir hatta. Mircea Eliade’nin Kutsal ve Dindışı kitabında da belirttiği gibi edebi ürünler bir bilincin ürünü olmasının yanı sıra aynı zamanda bilinçdışının da bir ürünüdür. Kabul edelim ya da etmeyelim, her insan tekinin bilinçdışı bu kadim anlatıların izlekleriyle çevrilidir, bir bakıma.
(Böyle bir giriş, belki de ele alacağımız kitap için oldukça aşırı yorum içeriyor olabilir. Yazarın niyeti, hatta ve hatta metnin niyeti bile hiç ama hiç bu minvalde olmayabilir. Fakat okur olarak bizlerin de niyeti “okumak” işinde oldukça önemli değil midir? Eski bir tabir olan “Söz uçar, yazı kalır” cümlesinin asıl murat ettiği anlamın, “Yazı, ancak onu söyleyen (okuyan, söze çeviren) kişi tarafından uçar, yükselir; yoksa yazı öylece kalır, yazılı olduğu yerde.” olduğunu göz ardı etmemeli, elbette.)
Sezgin Kaymaz, kendine has bir okur çevresini oluşturmuş fakat son romanı Nefha ile birlikte toplam on altı esere (on iki roman, dört öykü kitabı) imza atmış olmasına rağmen pek de “popüler” bir yazar değil. Geber Anne romanı Hollywood yapımcılarından son anda dönmüş de olsa, henüz “yuvası” olabilecek bir yayınevi bile bulabilmiş diyemeyiz. (Fakat kendisinden aldığımız bilgiye göre, Kırmızı Kedi yayımlayacakmış tüm külliyatı. Şu anda yeni baskıları için eski kitaplarını gözden geçiriyormuş Kaymaz.)
ALEGORİK BİR ROMAN
Nefha, bir Cennet romanı: Azâzil (nam-ı diğer “Büyük Usta”) çoktan İblis olup tenzil-i rütbe etmiş, eşref-i mahlûkat olan Âdem yeryüzüne inmiş, geri kalan Cennet sekenesinin süregiden hayatı ise yavaş yavaş değişmektedir. Dört büyük melekten biri olan Mikail “meleciklerinin” yeni hocası olmuş, ama içten içe bir garip karmaşa yaşamaktadır. Artık kovulmuş İblis olan eskilerin “Büyük Usta Azâzil”i gibi bir hoca olabilecek midir acaba? Onun gibi başarılı, sözünü dinleten, anlattığını belleten… Ya o da Azâzil’e benzeyeceğim derken İblis olursa, hâşâ. Kibirden, büyüklenmeden, kendini üstün görmekten Yüce Yaratan’a sığınıyor tüm melekler ama ya öyle değilse bu mesele?
Sezgin Kaymaz, kendine has bir okur çevresini oluşturmuş fakat son romanı Nefha ile birlikte toplam on altı esere imza atmış olmasına rağmen pek de “popüler” bir yazar değil.
Melekler sorguluyorlar diye mi yoksa Cennet’teki bu değişim? Önce dilleri, kelimeleri değişiyor hepsinin çünkü. Her şeyi konuşup her şeyin nedenini ve nasılını tartıp biçmeye başlıyor adlarını ve görevlerini kimselerin bilmediği melecikler yavaş yavaş. Nedir ki “sebep” olan tüm bu değişime? Sebeplerden sebeplere koşup da en nihayetinde “Kün” emrine varıldıktan sonra, sebeplerin ne önemi var? Zaten yazar da daha ilk bölüme epigraf yaptığı Hz. Mevlânâ’dan iki dizeyle işaret ediyor aslında, asıl olanı: “El çek sebep denenden / Görmeye perdedir o.”
Nefha, tıpkı Kaymaz’ın bu hikâyeden de evvelini, yani Azâzil’in nasıl İblis olduğunu anlattığı Ateş Canına Yapışsın romanı gibi modern bir alegorik roman. Yazarın alegori kullanımı ise çok farklı: Tıpkı yukarıda anlatmaya çalıştığım tasavvufi/kadim metinlerdeki gibi bozulmuş bir gerçeklik üzerinden yapıyor bunu. Birinci katmanda, oldukça komik hatta kara mizaha varan bir dil ve üslupla okuruna keyifli bir okuma sunuyor. Fakat alttan alta, hem de hiç altını çizmeden, birbirinden hikmetli meselelerden dem vuruyor.
Kaymaz’ın akıcı, okuru hiç sıkmadan ilerleyen, çokça güldüren ama aslında oldukça derin mevzuların derinine dalıp çıkan romanlarıyla tanışmayanlar için Nefha, son romanı olsa da iyi bir başlangıç olacaktır.
NEFHA
Sezgin Kaymaz
KIRMIZI KEDİ YAYINLARI 2018
Yeni yorum gönder