Kitaba bir nesne olarak da düşkün olanların, genel olarak kırtasiyeye de hep farklı bir gözle baktıklarını iddia edebiliriz gibi geliyor bana. Tutkunun boyutu ve yönelimi farklı olabilir ama mutlaka vardır sanki. Kurşunkalemlerden vazgeçemeyenler ya da illa dolmakalemlerin peşine düşenler; renk renk, çeşitli şekillerde silgi biriktirenler; kalemden çok kalemtıraşa sahip olanlar; kareliye mi, çizgiliye mi, düz olanlara mı daha rahat yazdığına karar veremeyenler; defterlerinin sayısını artırmak için okul sezonunun açılmasını bekleyen “eski mezun”lar... Bu saydıklarımızı bir hayli uçlara doğru sürüklemek de mümkün üstelik, akla hayale gelmeyecek düşkünlüklerin sonu yok!
Kırtasiye ürünlerini ayırt etmeksizin sevmemi, çocukluğuma inerek, zamanında bir kırtasiyede uzun yıllar çıraklık etmiş olmama bağlıyorum. Ama kağıtların hep daha özel bir yeri olmuştur gözümde. Nerede o eski kağıtlar, diyecek kadar hatta. (Gerçekten de o eski sarı saman kağıtlara ulaşmanın artık ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz!) Şimdi de teksir kağıtlarından, bir zamanlar bakkallarda mektup kağıdı diye satılan kağıtlardan, iş ajandalarından ya da okul defterlerinden, bloknotlardan kopartılmış sayfalardan, arkası kullanılan bilgisayar çıktılarından ibaret bir kitap tutuyorum elimde. Aslında hiç yayımlanmamış olması gereken bir kitap.
Nilgün Marmara’nın “defterler”i ve “kağıtlar”ı yayımlandı yakın bir zaman önce Everest Yayınları’ndan; tasarımında Bülent Erkmen imzası olan iki özel baskı olarak... Her iki kitabın da bir tarafında orijinal sayfanın fotoğrafı, karşı tarafında ise o sayfanın dökümü yer alıyor. Açıkçası ben orijinal sayfalardan okumaya çabaladım daha çok, hiç yayımlanmamış olması gereken kitaplar olduklarını da aklımın bir köşesinde her daim tutarak; diğer bir deyişle, Marmara’nın gün gelip başkaları tarafından okunacağını hiç düşünmeden yazdığını unutmadan...
Bir ajanda sayfasına, kırmızı bir kalemle şöyle yazmış: “Ben bir duvara bakıyorum, ince küçük ağaçlar yapışmış üzerine, tek tük kızıl yapraklar neredeyse gizlenmiş, gizletilmiş gibi. Duvar soğuk, üşüyor ve üşütüyor (...)”
Yeni yorum gönder