Edebiyatımızın biraz hakkı yenmiş, biraz gadre uğramış, biraz görmezden gelinmiş, çoğunlukla varlığı fark edilmemiş kendi halinde bir türüdür “portre.” Belki zaman zaman biyografi gibi türlerle karıştırılmıştır. Belki zaman zaman önemsenmemiş, üstü çizilmistir. Portre daha çok resim ve fotoğraf sanatının bir parçasıdır, akla resmi ve fotoğrafı getirir. Esasında, kelimelerle resim yapmak, kişinin fiziki ve ruhi özelliklerini kaleme almaktır portre. Bir ömrün olağan akışını düzenli bir biçimde yansıtmak değildir. Fırça darbeleriyle, karşımıza bir edibin veya bir devlet adamının kişisel özelliklerini çıkartmaktır. Görselliğin bu kadar ön plana çıktığı bir çağda, günümüz portre yazarlarının fiziksel tasvirlerden kaçındığı, buna gönül indirmediği de portrenin evrilişini gösteren ilginç bir örnektir.
Edebiyatımızda, portre yazarlıgı denince aklımıza hemen Yusuf Ziya Ortaç geliyor. Bir Varmış Bir Yokmuş Portreler isimli kitabı, Ömer Seyfettin’den Ahmet Haşim’e çeşitli ediplerimizin kişilikleri, hayatları hakkındaki fırça darbelerinden, artistik dokunuşlardan müteşekkildir. Çocukluğumda okuduğum ve hâlâ tadı damağımda saklı olan bu eserin yazarının yanına, Beşir Ayvazoğlu’nu, Mehmet Aycı’yı, Fahri Tuna’yı, Ömer Yalçınova’yı, Ali Görkem Userin’i, Ömer Aksay’ı hemen bir çırpıda yerleştirebiliriz. Elbette anamadığım, anımsayamadığım başka portreciler de vardır günümüz edebiyatında. Dikkatimi çeken, portre yazılarının genelde kitaplık çapta değil de, kitap bölümü şeklinde yazılmış olmasıdır. Oysa Mustafa Aydoğan’ın portreleme çalışmaları bu durumun zıddına kitap hacmindedir. Aydoğan’ın Yalnızlık Mahşeri Alaeddin Özdenören (Cümle Yay. / 2015) adlı eserinden sonra bu sene ikinci portre kitabı yayınlandı: İnancın Parıltısı Nuri Pakdil (Cümle Yay.)
KILAVUZ BİR KİTAP
İnancın Parıltısı Nuri Pakdil’in en önemli tarafı bir “giriş” kitabı olması. Özellikle TRT’de yayınlanan bir diziden sonra, gençlerin bilinçli bilinçsiz bir şekilde Nuri Pakdil’in eserlerine yöneldiklerini görmekteyiz. “Nuri Pakdil okusunlar da, nereden başlarlarsa başlasınlar hangi eserini okurlarsa okusunlar” demeyiniz. Üstadın 1997’den sonra neşrettigi kitapları, edebi birikimi yeterli olmayan bir okurun eline geçtiğinde yaşadığı şey büyük bir hayal kırıklığı veya şaşkınlık olmaktadır. Ve genellikle bu “acı” tecrübeden sonra, okuyucumuz, Pakdil hakkındaki olumsuz kanaatini değistirmemekte, Pakdil’in ne yaptıgı anlaşılmaz, tuhaf bir yazar olduğu düşüncesi zihinlerde yer etmektedir. Oysa örneğin Pakdil eserleri zaman sırasına göre okunsa, Batı Notları’ndan, Biat’lardan başlansa, giderek daha soyut denemelerine ve oyunlarına geçilse, ardından 1997’den itibaren çıkmış eserlere geçilse, elbette daha sağlıklı bir okuma serüveni baslatılmış olacaktır. İşte bu tür olumsuz karsılaşmalara engel olmak için, bir kılavuza ihtiyaç var.
Mustafa Aydoğan’ın İnancın Parıltısı Nuri Pakdil adlı eseri de, Pakdil’in ilginç, zaman zaman çetrefil dünyasına girmek için iyi bir fırsat. Pakdil’i gerek hayatından, gerekse kişiliğinden parıltılarla yansıtıyor Aydoğan. Yazı hayatı, yayın hayatı, kişiliği, beslendiği kaynaklar, dergiciliği, eserlerindeki dil özellikleri gibi pek çok unsuru onun güçlü kişiliğiyle birleştiriyor. Bütün anlatımlar, detay gibi görünen hususlar, Pakdil’in portresinde bir fırça darbesine dönüşüyor. Böyle kitaplarda hep olduğu gibi “hep övmüyor.” Pakdil’in dergiciliği sırasında aykırı kişiliğinden neşet eden sorunlara değinmekten kaçınmıyor. Ya da Pakdil’in güçlü kişiliğinin çevresindeki genç edebiyatçıları – öncelikle- olumsuz etkilediğini ama bu genç ediplerin kendi kişiliklerini -sonradan- bulduklarını belirtmekten kaçınmıyor. Artistik bir üslup kullanıyor. Kuru, didaktik, temkinli, çekingen bir dilden kaçınıyor. Aydoğan’ın şairliğinin; “portreciliğini” beslediğini, güçlendirdiğini, zenginleştirdiğini görüyoruz.
İNANCIN PARILTISI
NURİ PAKDİL
MUSTAFA AYDOĞAN
CÜMLE YAYINLARI 2018
Yeni yorum gönder