On dokuzuncu yüzyıl, Avrupa karşısında gerileyen Osmanlı İmparatorluğu’nun bu durumu bir tür uygarlık kaybı olarak gördüğü ve buna karşı düşünülen çarelerle toplumsal ve siyasal düzeyde modernleşmenin getirdiği değişimle yüzleşmek durumunda kaldığı bir dönemi kapsar. Geleneksel temeller üzerine kurulu imparatorluğun yaşadığı bu yüzleşme, yeni bir toplum yaratma fikrini doğurmuş ve Osmanlı aydınları muasır medeniyet, milli kültür, insan doğası derken aslında dolaylı olarak kadınlar hakkında konuşmuşlardır. Bu bağlamda terakkinin en önemli kurumu “aile”, en önemli öznesi de “kadın” olarak kabul edilmiştir.
Bu dönemde kadına dair meselelerin tartışılmasında, kamusal iletişim araçlarının yani dergilerin, gazetelerin ve sonrasında romanların önemli ve aktif bir rolü olmuştur. Nitekim kadınların kendilerini ifade etmeleri, tanıtmaları ilk kez basın kanalıyla gerçekleşmiş ve kadın dergileri, her kesimden kadının yazma çekimserliğini gidermede, taleplerini iletmede önemli bir görev üstlenmiştir.
Böylece Osmanlı kadınları yazarlık alanının kendilerine sunduğu alanı genişleterek “yazı âleminde hemcinslerine yol gösterici” olmayı tercih etmişlerdir. 1895 sonrasında hareketlenen Osmanlı kadın edebiyatının en belirleyici özelliği, kadınlar arası bir edebiyat kamusu fikrine dayalı olmasıdır. Bu dönemde kadınlar tarafından üretilen edebi eserlerde çoğunlukla toplumsal yarar gözeterek yazmak, kadın olarak yazmakla birleşerek yeni bir duyarlılık ortaya çıkmıştır. Bir bakıma dönemin kadın yazarları kamusal alana dâhil olurken kamusal meseleleri önceleyerek varlıklarını duyurmak istemişlerdir. Bu misyon, kadın yazarların üretkenliklerini beslemiş ve arkalarında geniş bir literatür bırakmalarını sağlamıştır. Ancak metinlerin çoğu, yayımlananlar dışında, Arap harfli olmalarından ve titizlikle yürütülmesi gereken bir arşiv çalışması gerektirdiğinden dolayı edebiyat tarihinde yer alamamıştır. Bu bağlamda son yıllarda on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı kadın edebiyatına dair yapılan çalışmaların odak noktasını, kadınlar tarafından üretilen ancak zamanla ya unutulan ya ihmal edilen ya da Latin harflerine çevrilmediği için akademik çalışmalara ve edebiyat kamusuna dâhil edilmeyen metinlerin edebiyat tarihine yeniden kazandırılması fikri oluşturmaktadır.
Emine Semiye külliyatının önemi
Geçtiğimiz günlerde Osmanlı kadın edebiyatında bir eksikliği tamamlamak amacıyla Turkuvaz Kitap tarafından Emine Semiye’nin üç romanı yayımlanmıştır. Filiz Ferhatoğlu, Meryem Babacan Bursalı ve Sevgin Özer tarafından hazırlanan Terbiye-i Etfâle Ait Üç Hikâye, Mükâfat-ı İlahiye ve Gayya Kuyusu başlıklı romanlar ile Emine Semiye’nin yazarlık kariyerini bir bütün halinde okuyabilmek mümkün olacaktır. Fatih Altuğ’un editörlüğünü yaptığı diziden daha önce Fatma Uliye’nin Udi, Refet ve Levayih-i Hayat romanları yayımlanmıştır. Peki Emine Semiye kimdir? Osmanlı kadın yazınında nasıl bir temsili ve misyonu vardır?
Emine Semiye (1864-1944), eserleriyle ve entelektüel kişiliğiyle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren yaşanan değişime katkıda bulunmuş önemli bir yazar, eğitimci, entelektüel ve aktivisttir. İlk eserlerini 1895 yılından itibaren yayımlamaya başlayan Emine Semiye, imparatorluk coğrafyasının farklı bölgelerinde eğitim faaliyetlerinde bulunmuş, kadın derneklerinde aktif görev almış, kadınlık bilincine dair makaleler yayımlamış ve dönemin diğer kadın yazarlarıyla yakın ilişkiler içerisinde olmuştur. Ünlü tarihçi Cevdet Paşa’nın kızı, ilk Osmanlı kadın yazarlarından Fatma Aliye’nin kardeşi olan Emine Semiye, toplumun ıslahı ve eğitimi hususlarında faydalı olmak amacıyla yazmayı önemsemiş ve hikâye, roman, makale ve mektup gibi farklı türlerde eserler vermiştir. Ancak kendinden sonraki dönemlerde “gölgede kalan bir kalem” olarak edebiyat tarihlerinde adı Fatma Aliye’den bağımsız olarak anılmamıştır. Bunun bir sonucu olarak da ilk Osmanlı kadın yazarlarından olmasına rağmen eserlerinin çoğu gazete tefrikalarında kalmış ve müstakil olarak basılmamıştır. Oysa Emine Semiye’nin külliyatını tamamlamak onun şahsında 1895’lerde başlayan ve 1920’lere kadar uzanan kadın yazarlık deneyiminin gelişimini, dönüşümünü ve kırılma anlarını takip edebilmek anlamına gelmektedir.
Yeni yorum gönder