Edebiyat evreninde yazarların kimisi dildeki kıvraklığıyla sivrilir, kimisi şairane buluşlarıyla; bazı yazarlar sizi can evinizden vurmayı başardığı için hatırınızda kalır, bazılarının ince zekasına kıskıvrak yakalanıverirsiniz. Favori yazarlarınızı düşünün, her biri farklı hususiyetleri nedeniyle girmiştir o seçkin listeye. Biri hikaye anlatmakta çok iyidir, hep anlatsın istersiniz; diğerinin sohbeti zevklidir rindane üslubuyla sizi sabaha kadar ayakta tutsa ses etmezsiniz. Ötekinin toplumsal olaylara bakış açısı ve siyasi tutumu sizi etkiler, berikinin içgörüsü ve bilgeligi. Demem o ki, kalbinize girmeyi basarmış yazarların orada bulunma nedenleri çok çeşitli olabilir. O yüzden, bazılarımız için en sevdiği yazarın ya da kitabın ne oldugunun sorulması çok korkutucudur çünkü insan ne cevap vereceğini bilemez. Ecel terleri döktüren sorulardan biri de “bunların hepsini okudun mu?”dur fakat o bambaşka bir mevzu.
İyi hatırlarım, ortaokuldan liseye geçtiğim yaz karşıma çıkan bir roman, kurduğu anlatı dünyasındaki tuhaflıklar ve tesadüflerle beni çarpmıştı. Kitabın adı Kayıp Sahıslar Albümü, yazarı ise Tayfun Pirselimoğlu’ydu. O günden itibaren Pirselimoğlu favori yazarlarımdan biri oldu ve ben bir okur olarak yeni kitaplarını iple çekmeye basladım. Nihayet geçtigimiz ay öykülerinin toplandıgı Çölün Öbür Tarafı yayımlandı. Pirselimoğlu daha ziyade sinemacı kimliğiyle tanınıyor olsa da, edebiyattaki üslubunun da çok karakteristik ve nevi şahsına münhasır olduğu ortada.
BÜYÜK DEVLET, KÜÇÜK İNSAN
Çölün Öbür Tarafı’ndaki öyküler karakterleri, hikayenin seyri ve anlatının düğümünün çözüldüğü anlarıyla artık üslup ve tavra dönüşen Tayfun Pirselimoğlu anlatı tarzını temsil ediyor. Sözümüzü biraz açalım. Pirselimoğlu’nun seçtiği karakterler büyük işler başarmaya yazgılı olanlar yerine silik, ürkek ve yaşamaya korkanlar olarak karşımıza çıkıyor. Bunun en tipik örneği ise irrasyonel ama insanı ezen gücüyle devletin karşısında ona hizmet etmekle mükellef, itaatkar memurlar. Bu öykülerde sık sık karşımıza çıkan o küçük insanların kahir ekseriyeti memurlar arasından seçilmiş. Bu karakterlerin bir diğer özelliği ise, pasif ve teslimiyetçi tavırlarıyla başlarına gelen tuhaflıklara ses çıkarmayıp içine çekildikleri hikayeyi kabul etmeleri.
Mesela Bir Cinayet Soruşturması adlı öykünün kahramanı olan memur karşısındaki ‘sivil’leri görünce önce emniyete kadar gider, oradan sunar. Ardından gelen tuhaflıklar sonucu memurumuzun adliyedeki bir odada unutularak ölmesi ise bu kez Kafkaesk ve hatta biraz daha karanlık bir bürokrasi eleştirisine evrilir. Modern bireyin anlaşılmaz ama itiraz edilemez bir çeviklikle işleyen devlet mekanizması karşısındaki mağlubiyeti, Pirselimoğlu’nun anlatılarında kullanmayı sevdigi ve üzerine çesitlemeler yapmaktan hoşlandığı bir tema.
Tayfun Pirselimoğlu daha ziyade sinemacı kimliğiyle tanınıyor olsa da, edebiyattaki üslubunun da çok karakteristik ve nevi şahsına münhasır olduğu ortada. Son kitabı Çölün Öbür Tarafı da yazarın kendine has anlatı evrenine götürüyor okuyucuyu.
Pirselimoğlu’nun ustalıkla kullandığı bir diğer tema ise yine absürd ama korkutucu Kafkaesk bir devlet portresi. Örneğin Yanlış Kıyıya Vuran Şanssız Gergedanın Hüzünlü Hikayesi devletin ve bürokrasinin tuhaflıklarını acı bir mizahla anlatıyor. Tam da adından anlaşılacagı üzere, bir sabah kıyıya vuran bir gergedanın bulunmasıyla başlayıp, bunu seçim propagandasının bir parçasına dönüştüren belediye tarafından hayvanın sokak sokak gezdirilmesiyle ilerleyen süreç, terörist bir grup tarafından hayvanın kaçırılmasıyla zirve yapıyor. Yıllar sonra üzerinde o militan grubun amblemiyle sokakta bulunduğundaysa artık bir hain olan gergedan, çözüm olarak geldigi gibi denize bırakılıyor.
Pirselimoğlu, gergedan metaforu üzerinden gündelik siyasetin ve karar alma mekanizmalarının oynaklığını acıklı bir komediye dönüştürmeyi başarıyor. Memurun temsil ettigi küçük insanın karşısında amirin ya da başkanların temsil ettiği devlet fikri, daha birçok öyküde karşımıza çıkıyor. Tuhaf arzulara sahip, terslemesinden korkulan, anlaşılmaz ve huyuna gidilmesi gereken bu amirler özellikle İnferno ve Çukurun, Başkanın ve Heykelin Hikayesi ’nde karşımıza çıkarak Pirselimoğlu’nun kara mizahıyla kendi sonlarına dogru ilerliyorlar.
Temelde degişmeyen şey ise bu tedirgin memurların amirleri karşısında yaşadıkları tekinsizlik hissi.
OLMAYAN BIRİNE DÖNÜŞMEK
Pirselimoğlu’nun diğer roman ve öykülerinde sık sık kullandığı temalardan biri de kişinin ötekine, olmadığı birine dönüşmesi, kimliklerin değişip muğlaklaşması. Postmodern edebiyatın sıkça başvurduğu genelde rüya benzeri izleklerde görülen kişinin tuhaf ve anlaşılmaz biçimde kendi diğerine, rakibine, düşmanına, ötekine dönüşmesi durumu Pirselimoğlu’nda da karşımıza çıkıyor. Tünel öyküsünde olduğu gibi yasaklı kelimeler kullanmaktan hapse düşen adamın tuhaf bir biçimde kendisini kelimeleri yasaklayan komitede bulması örneğinde siyasal bir eleştiri de içerebilir bu, Takip öyküsündeki gibi polisin suçlunun yerini aldığı bir anlatıda da karşımıza çıkabilir yahut Rıza’da olduğu gibi otel odalarında birbirine bakan adamların birbirine dönüşmesi şeklinde de olabilir. Tam da burada Pirselimoğlu’nun Otel Odaları adlı aynen bu temada bir öykü kitabının ve Rıza adlı bir filminin oldugunu da hatırlatalım.
Fakat bu temanın en etkileyici ve metaforik örneği kitaba adını veren Çölün Öbür Tarafı’nda gösteriyor kendini. Hayali bir kaleye varmak için çöle düşen asker, günlerce gittikten ve hiçbir yere varamadıktan sonra, aynı kendisi gibi fakat tam tersi yöne gitmeye çalısan baska bir askerle karşılaşıyor. Kişinin kendinden, olduğu şeyden asla tatmin olmayıp; belki hiç varamayacağı hayali hedeflere varmaya çalışmasına, başkası olmaya gayret etmesine dair müthiş bir metafor.
Sözün özü, favori yazarlarınız arasında kendine has bir anlatı evreni kurmayı başaran birileri var, tuhaf tesadüflere karşı konulmaz biçimde çekiliyorsanız ve Kafkaesk bürokrasi eleşirisinden hoşlanıyorsanız Çölün Öbür Tarafı’na doğru bir yolculuğa çıkmanızı tavsiye ederim.
ÇÖLÜN ÖBÜR TARAFI
Tayfun Pirselimoğlu
İLETIŞIM YAYINLARI 2018
Yeni yorum gönder