"Niye beni görmeyi istedin? Ah, beni görmek isteyen akılsız Christine! Öz babam bile asla görmemişken ve beni görmemek için annem bana ilk maskemi armağan etmişken!" Maskesini zorla indirdiğinde, Christine'ye böyle yakarıyor operadaki hayalet. Şüphesiz bu maske bir metafor değil. Beyaz maskenin hayaletin yüzünden zorla çekildiğini hepimiz görüyoruz çünkü. Fakat bu maskenin hayaletin yüzündeki yaraları gizleyen bir perdeden ibaret olmadığını, güçlü görünmek, onaylanmak ya da sevilmek adına gizlemek zorunda kaldıklarımıza, gizledikçe derinleşen yaralarımıza işaret ettiğini söyleyebiliriz pekala. Operadaki Hayalet'in başarısını biraz da işaret ettiği bu yerlerde aramak gerekir. Varlığımızı tüm çıplaklığıyla ortaya koyduğumuzda bile bizi sevecek, sevgisiyle ruhumuzdaki yaraları iyileştirecek o insanları aramıyor muyuz hepimiz?
Operadaki Hayalet, Gaston Leroux'un 23 Eylül 1909 ve 8 Ocak 1910 arasında Le Gaulois'te tefrika edilen romanının adı aslında. Romana kendisini de gazeteci kimliğiyle dahil eden Leroux, Christine Daaé adlı sopranonun kaçırılışı, Chagny Vikontu'nun ortadan kayboluşu ve Chagny Kontu'nun ölümü ile operadaki hayalete ilişkin söylentiler arasında bir bağ bulunması olasılığını, polis kayıtlarında, mahkeme tutanaklarında ve döneme ışık tutan bir anı kitabında araştırıyor, olaylı yıllarda operanın mahzenlerinde çalışan ve hayaletin operadan önceki geçmişini de bilen Acem'le görüşüyor. Kurgunun oturduğu bu çerçevede roman, bir polisiye gibi ilerliyor; aşk, kıskançlık ve aralanmasını sabırsızlıkla beklediğimiz sır perdesi, müzik temasını gölgede bırakıyor. Öyle ki bu temanın hak ettiği ihtişama kavuşmak için 1986 yılına, yani kitap müzikale uyarlanana kadar beklemesi gerekiyor.
Müzikleri Andrew Lloyd Webber'e, librettosu Charles Hart'a ait bu müzikal, 1988'den beri Broadway'de sahneleniyor. Bugüne dek 40 ülke gezdi, milyonlarca insana ulaştı. 7 Nisan'dan beri, Türkiye de müzikalin sahnelendiği ülkelerden biri; 17 Mayıs'a kadar da İstanbul'da, Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi ‘nde (PSM) seyirci bekleyecek. Hayaleti (Brad Little), Christine'yi (Emilie Lynn/Kristi Holden) ve Raoul'u (Anthony Downing) kimlerin seslendirdiğini öğrenmek için ise bilet alıp PSM'ye kadar gitmek, hatta orada bile çabalamak gerekiyor maalesef. Bu isimlerin afişlere ya da PSM'nin sitesine yazılmamasının yarattığı endişenin yersiz olduğu ise, temsil başladığında ortaya çıkıyor.
Müzikal uyarlaması romanda anlatılan karakterler ile olayların tamamını kapsamıyor elbette. Kitapta hayaletin maskesinin siyah olarak tasvir edilmesi ve müzikalde Raoul'ün abisi Chagny Kontu'nun ölümüne hiç değinilmemesi de pek o kadar önemli değil. Zira asıl fark, romanın müziğin gücünden mahrum kalmasında ve bu açığı okurun merakını canlı tutarak kapamasında gizli. Sahne uyarlamasında ise, müziğin gücü ve sahne tasarımının görkemi olay örgüsünü gölgede bırakırken, karakterlerin duygularına yoğunlaşmamızı sağlıyor. Gittiği hiçbir yerde kabul görmeyen Erik'in öfkesini bu sayede duyuyor, Christine'den gördüğü şefkatin onu nasıl yumuşattığını bu sayede hayal edebiliyoruz. "Gözyaşlarının tek bir damlasını bile kaçırmamak için çıkardım maskemi... ve kaçmadı benden! Ölmedi de! Hayattaydı, başımda benimle birlikte ağlamaktaydı. Beraber ağladık! Şu dünyanın sunabileceği tüm mutluluğu tattım ben!"
Yeni yorum gönder