Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Şiddet Ve Deliliğin Buluşması: Sapık




Toplam oy: 184
Delilikle sarmalanmış ıssız Bates Motel… Robert Bloch’un kaleme aldığı 20. yüzyılın en etkili korku kitaplarından Sapık, okuyucuları ürpertmeye devam ediyor. Bu ikonik metnin gerçek yaşamda önemli bir bağlantısı var. Tüyler ürperten yaşamlar sanatla buluşabiliyor. Kitapta bizzat Bloch tarafından da yer verildiği üzere, sorunlu ana karakterimiz Norman Bates birçok benzerliğiyle Amerikalı seri katil Ed Gein’in yansımalarını taşıyor.

“Belki de hepimiz arada sırada biraz deliriyoruzdur.”

 

Basit olarak delilik dendiğinde, işin içinden zihinsel süreçlerin kusurlu işlemesi diyerek çıkabiliriz. Ancak delilik kelimesi bilimsel olmayan biçimde sık sık kullanıldığı için bu tanım oldukça yetersiz olur. Örneğin sanrı ve halüsinasyon kastediliyorsa buna bilimsel olarak ‘psikoz’ diyoruz ve neden bahsettiğimizin altını doldurmuş oluyoruz. Diğer yandan halk kullanımında delilik birçok karakter tarzını, davranışını içine alabiliyor. Hatta kullanımı kültüre göre de değişim gösteriyor, hâl böyle olunca tam olarak çizginin nerede çekileceği belli olmuyor ve iyice karışık bir noktaya geliyoruz.

Edebiyatta öteki
Peki ne kastediliyor? Bir kişinin gerçeklikle bağının kopması, başkalarına tehlike oluşturması, toplumun değerleriyle örtüşmeyen davranışları, herhangi ideolojiyi yahut fikri aşırı savunması… liste uzar gider. Kelimeyi olumlu ya da olumsuz anlamda, hatta bazen ikisini de birlikte kullanabiliriz. Özellikle edebiyatta birçok farklı kullanımını gördük. Örneğin Goethe’nin ünlü eseri Genç Werther’in Acıları’nda kendini boşlukta hisseden aşık karakter, Hermann Hesse’nin Bozkırkurdu’nda kişilik bölünmesi üzerinden kendini tanımaya giden yol… Dilimizde de çokça karşılaştık; Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna eserinde kâh Raif Efendi kâh Maria Puder’in ötekileşmiş ilginç karakterleri, Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’nde rutinden sıkılmış bekleyişteki Zebercet. Belki sonları farklı oldu fakat hepsi biraz deliydi.
1917 doğumlu Robert Bloch, korku ve bilimkurgu gibi türlerde kalem oynatmış, günümüzde hâlâ okunan önemli bir yazar. Bloch’un yazarlık yeteneği spekülatif kurgunun bir diğer önemli ismi H. P. Lovecraft tarafından fark edilmiş, hatta uzman yazar kendisine rehberlik bile etmiş. Kuşkusuz Bloch’un en ünlü eseri, 1959’da yayımlanan Sapık (Psycho).
Bunun önemli etkenlerinden birisi de yayımlandıktan 1 yıl sonra Alfred Hitchcock tarafından aslında sadık bir şekilde aynı adla sinemaya uyarlanan, banyo sahnesi başta olmak üzere birçok sekansıyla korkuların kaynağı kült film. Bloch kitabında delilik ve normallik arasındaki çizgiyi hiç kuşku duyulmayacak bir noktadan aşarak ürpertici bir hikâyeye imza atıyor. Aslında anlatının hem kederli hem de korkutucu yanı o çizginin aşılmasına giden yaşamı okumak. Deliliğe ve psikolojik sorunlara çok daha şiddetli bir yerden bakıyor diyebiliriz.
Bates Motel’e hoş geldiniz
Hitchcock zamanında filmindeki hikâyenin izleyiciler tarafından bilinmemesi ve sonunu saklamak için kitabın elinden geldiğince kopyasını satın almış. Eh, günümüzde artık birçok kişi ünlü sahneleri ve karakteri öğrendi, 20. yüzyılın en etkili anlatılarından sayılan bir eseri saklamak pek mümkün değil.
Borcu olan erkek arkadaşıyla birlikte mutlu hayat kurmak isteyen Mary, yüklü miktarda para çalıyor. Farklı şehirde yaşayan erkek arkadaşının yanına gitmek için uzun bir yolculuğa çıkıyor. Yorgun, dinlenebileceği yer yok. Fakat yanlış yola sapıyor ve kullanılmayan otoyolda tekinsiz bir tabela sallanıyor: Bates Motel.
Motelin sorumlusu Norman Bates. Orta yaşlı bekar, annesine çok bağımlı, âdeta onun tarafından hükmedilen bir yaşamı var. Dünyası tamamen annesiyle sarmalanmış, aralarında sorunlu bir ilişkisi var. Ve Bates Motel, ne yazık ki yeni müşterilerini aç bir şekilde bekliyor. Her ne kadar Bates bunu istemediğini dile getirse bile, “Bu gece ofisi açmaya neden gitmediğini de biliyorum. Unuttuğundan falan değil aslında. Sırf birinin gelmesini istemediğinden, gelmemesini ümit ettiğinden.” Gizemin kapısı ürkütücü şekilde açılıyor.
Mary de işlediği suçun pişmanlığı ve geleceğe dair umutları arasında gidip gelmekteyken motelin sorumlusu Norman Bates’le tanışıyor. Bitkin düşmüş hâlde, Bates’in birlikte yemek yeme teklifini kabul ediyor ve olaylar başlıyor.
Yaşam ile edebiyatın ilişkisi
Bu ikonik metnin gerçek yaşamda önemli bir bağlantısı var. Tüyler ürperten yaşamlar sanatla buluşabiliyor. Kitapta bizzat Bloch tarafından da yer verildiği üzere, sorunlu ana karakterimiz Norman Bates birçok benzerliğiyle Amerikalı seri katil Ed Gein’in yansımalarını taşıyor. Bu benzerlikler kesinlikle az değil ve ilginç olan şu ki aslında ortada esinlenme yok. Kitabın yazılmasından iki yıl önce, Gein iki kadını öldürmekten tutuklanmıştı ve evinde insan derisinden yapılmış giysiler bulunmuştu. Bunu yapmaktaki amacıysa ölü annesi gibi davranabilmek ve onun kostümünü giyebilmekti. Bloch, Gein olayı duyulduğunda aslında kitabı neredeyse bitirmiş. Annesiyle tecrit bir şekilde yaşaması gibi gerçekler ortaya çıktığındaysa oldukça şaşırmış. Sanatla gerçek hayatın ilişkisi gerçekten çok ilginç olabiliyor.
O zaman zamansız, başından sonuna psikotik yapısıyla dikkat çeken eserle vedalaşma ve tekrar yazıldığı için teşekkürleri sunma vakti. Tabii ki bir teşekkür de eseri dilimize kazandıran İthaki Yayınları ve temiz çevirisiyle Ömer Ezer’e. Norman Bates’in söylemiyle, “Her şey bitmişti ya da yeni başlıyordu.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.