Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Sonsuz bir duruş




Toplam oy: 1103
Mehmet Güleryüz, resmimizin öykücüsüdür. Resimlerine bakmak, bir roman okumak kadar baş döndürücü bir hazdır. Hâlâ ne duruyorsunuz? Sergiyi defalarca görmek için yalnızca 28 Haziran'a kadar zamanınız kaldı.

Baharın daha fazla direnemeyip şehrimize salındığı bugün güneş çekilince İstanbul Modern'in dört köşesine çekilip, Mehmet Güleryüz'ün eserleriyle söyleşerek baharı kutladım. Bu yazı ne İstanbul Modern'in namına bir övgü ne de can sıkıcı ve ukala bilgilendirmeleriyle bir didaktizm örneği olacaktır. Ne bir sanatçının ne de bir eleştirmenin haddidir bir sanat eseri üzerine ahkam kesmek. Ben yalnız, gözümün neyi, nasıl öyle gördüğünü anlatmak gönüllüsüyüm, izninizle.

 

İç dökülmeleri

 

Mehmet Güleryüz’ün boyamaları birer dökülmedir; dünyanın, insanın üzerine ve dahi içine döktükleri ile insanın ta içinden kopup, dünyaya dökülenlerle çarpışıp, dövüşüp, sevişip, bir olup dile geldiği anlardır.

 

“Happy Hours” sanki bir Füruzan öyküsü...

 

 

Bu renk ve duygu cümbüşü tablolar, iyi yazılmış öyküler kadar yoğun ve hayatın anlarına dairdir. Boyamalarında hayatın öyle bir ânını seçer ki Güleryüz -bu an bir barda, bir savaş alanında, bir kırsalda, bir şehrin ücra tepesinde, sabaha karşı veya gecenin bir yarısı, kısacası her an yaşanabilir- o âna rengini veren insan, dünyanın varlığına şahitlik etmek durumunda kalmış bir biçare gibi söz almakla yükümlüdür. Bu söz, tıpkı konuşma dili gibi başı sonu yok bir iç dökümüdür. İç dökümlerinin âniliği, zamanı iyiden iyiye gür kılar.

 

Mehmet Güleryüz’ün “Orhan Veli”si ile...

 

 

Mehmet Güleryüz’ün boyamalarında zaman, çığırından çıkmış bir akışkanlıktadır; gökyüzündeki yelkovan, denizdeki akrebi kovalar. Resimler mesel eder ki suyun ateşe, toprağın havaya dönüşmesi an meselesidir. Hareket, bir masal daimiliğindedir bu öykü-resimlerde. İnsana canını bahşeden coşkun zamanın hareketi renklerle ifade bulur. Mehmet Güleryüz’ün renkleri, bir öykücünün son anda öyküsünden çıkardığı sözcükler gibidir. Çünkü artık anlam, renkler tarafından hemhal olmuştur.

 

Olacağına varmış duruş

 

Mehmet Güleryüz’ün “Karşı Rüzgar” tablosunun yanında ufacık kalmak... 

 

 

Mehmet Güleryüz’ün en az hayat kadar çoğul, çapraşık ve dönüştü dönüşecek-oldu olacak renklerle dolup taşan tablolarında renklerin, her şeyden evvel birer sıfat olduğu hissedilir. (Güleryüz’ün boyama aşamalarına an an tanıklık ettiğimiz, Can Yücel için hazırlanan “Can” adlı oyunun dijital çizim kaydını bu noktada cevheri bir kaynak olarak sunmak isterim.) Başlangıçta, resmin öznelerini kişiselleştirmek için birer sıfat edasında canhıraş kullanılan renkleri Mehmet Güleryüz öyle bir biraraya getirir ki, boyamalar tamam olunca, oldu olacak ne varsa hiç sıfat kullanılmadan kurulmuş cümlelerden mürekkep birer öykü olgunluğuyla dile gelir. Ne vakit bir resim tamamlanır, o vakit tüm sıfatlar kendilerini ustaca yok eder. Renklerin tümü birleşip bir durum halini almıştır. Tanıma değil olmaya durmuşlardır. Sonsuz bir duruştur bu; olmuş bitmiş değil, olacağına varmış bir duruş. 

 

Sözcüksüz cümleler

 

 

Renge dokunmadan söze bürünen çizimleri ise saf birer bakış ânıdır Mehmet Güleryüz’ün. Sözcüksüz cümlelere benzeyen bu çoğu bir hamlede can bulan çizimler, Güleryüz’ün nev-i şahsına münhasır dilinde tüm dünya dillerinin gizli olduğunu beyan eder. Bilhassa eskizleri. Zaten eskizlerin, tamamlanmış, alacalı bulacalı, pek kendinden emin büyük tablolardan daha çok söz, mânâ ve ruh doludur içi. 

 

 

Özgür yaradılışlı yaratıklar

 

Eskizler, başı sonu olmayan şiir dizelerine benzer. Kendini nasıl göstermesi gerektiğini -bir diğer deyişle sosyal benliğini- hiçbir zaman umursamayan eskizler, bir münzevinin halet-i ruhiyesinde davranır; dünya, o ne kadarsa o kadardır ve onun hiçbir koşulda kendini dünyaya göre şekillendirmek gibi bir mecburiyeti yoktur. 

 

 

Dünyanın en özgür yaradılışlı yaratıkları eskizlerdir. İnanmıyorsanız bir koşu İstanbul Modern’e gidip, Mehmet Güleryüz’ün defterlerinin açık bırakılmış mahrem sayfalarına iştahla göz atın. Kocaman tuvallerin, masraflı boyaların, aşılması gerekmiş galerilerin, edinilmesi gerekmiş bilinirliğin yanında eskizlerin bütün saflıkları, içtenlikleri, sahicilikleri ile nasıl da gözünüzü kamaştırdığına bir bakın. 

 

 

Mehmet Güleryüz’ün retrospektif sergisi, sanatçı geçinen bir çoğunun işgalindeki ülkemizde maruz kaldığımız sanatsız sergiler içinde bir lütuf. Ressamın hayatını dönüştürdüğü eserleri kara soluğumuzu, suratsız zihnimizi, umutsuz yüreğimizi bahar havasıyla dolduracak güç ve güzellikte. Bugün bir kez daha görüp bildiğim odur ki Mehmet Güleryüz, resmimizin öykücüsüdür. Ve 70’ler kuşağının tadını taşıyan durum öykülerine, o muhteşem şairanelikteki eskizlerini dizerek hazırlanır. Hayatı boyunca kaleminden dökülen öykü-resimleriyle zaman geçirmek ise, Güleryüz’ün mahir parmaklarına dokunmanızı sağlayan bir roman okumak kadar baş döndürücü bir hazdır. Hâlâ ne duruyorsunuz? Sergiyi defalarca görmek için yalnızca 28 Haziran’a kadar zamanınız kaldı.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.