Cem Akaş, Keşfet'memiz için Başar Başarır'ın Kent Kitabı'nı anlattı...
Ocak 92’den Eylül 96’ya, Behçet’ten kopup Hamdi’ye, 'Kedi Balerin Prenses'ten 'Tanrınınküçükoğlu'na, eksiltilmiş kurgular, seyrek ama derişik sözler, dizi, cümle kuyumculuğu. Hikayesi dışarıda öyküler, şifreli mektuplar, bilinmese de girilen.
“Kentte kadınların iki oy hakkı vardır; biri onlar, diğeri içlerindeki şeytan için”(I, 9).
“Bütün trenler birer şairdi yalan kentte... Güya bir hayat vardı orada, geçtikçe tercüman olurdu trenler, herkes harap olurdu”(II, 21).
Nasıl bir eda var, şöyle, kadın milletin efendisidir; karizmasını ve aruz okuyan cüssesini sahiplenmiş, tedirgin bir saygı duyan kadına, gene de hasım bellemeden ve aşık olamadan edemeyen, bunu bir onur olarak yaşayan, kendine bir gözden romantik, diğerinden oğuzatay bakan, “Tekin değildik. Kolayca sever sonuna kadar giderdik. Az konuşmazdık. Uygun değil birdenbireydik. Her gün, her günbatımında oradaydık. Ama neredeydik” (II, 63) diyen ve soran bir adam. Adam. Aşklarını dövme taşımış, gösteren. Unutmamak için yazan, unutturmayan.
“Hayatın çingeneleriyiz, bir bölük eşkıyayız. Hala sizi savunuyoruz anlaşılan, bunların kıymetini bilseniz”(II, 17) — ukde sevgiliye sesleniş. Yare. Bare. Bade. Kurbağalıktan tekaüt prens, daha öpse de prenses dönmeyecek eski haline — korkar mı yoksa, kedibalerinprenses? Bilinmez, bilen bilir. Adam, yazar. Adam şehri de kadını da yazar. Yalnız değildir bu hususta, nitekim der: “Yazmadan önce benzer şeyleri anlatan, yoksa bana mı öyle geldi, kitaplar gördüm. Hepsi aynı kitabın farklı yıllardaki basımları olabilir mi. Başkaları da bizim gibi yaşamış demek, mümkün mü bu” (I, 68). Ama bunu düzayak bir hayat bilgisine indirgemez, Ahmet Altan’dan ve Kürşat Başar’dan uzak durur, o yüzden de kendini ve kendini merak eden erkekleri merak eden kadınlar tarafından üzüm üzüm okunmaz. Meselesi şehir ve kadındır ya, kuyumdan anlar, dille alıp verir, o haldendir. Haa, denebilir ki Sabri Gürses, şapka hazır tutulur henüz çıkarılmasa da, paradigma farkıdır belki, Gürses’in ikirciklendiği yerde Başarır girer, acıdı mı bakmaz, Gürses’i beklemez.
Adam dedik ya, yazar, peygamber böceğidir, ölümü kadındandır, böcekse de peygamberdir sonuçta; göğe itiraz edebilir, pi sayısını yardıma çağırabilir, bir tür şantaj olarak hayatıniçyüzü seminerleri tasarlayabilir. Mümkündür — her şeyi bildiğinden değil, haşa, ama yaşamı tutmuştur bir yerinden, geceye aşinadır, “gecenin fermuarları patlayabilir bu kez, içinde debelenirken” (I, 19).
“Hayatın A yüzünü eskitene dek yüz kere bin kere dinleyip, tekrar tekrar ezberleyinceye dek dinleyip, ne var ki B yüzüne bir türlü cesaret edemeyenlere çok ama çok kızdığı için bekliyor adam” (II, 26), tanrınınküçükoğlu edasıyla, hala onu mu bekliyor, beklediği bir başkası mı henüz bilmediği, bilen bilir dedik ya, netice itibariyle öbüryüzegeçenler kabilesinden olma başvurusu var, işlemde. Macerası kadın, mecrası şehir (baştan alalım), divan yazma aşkına düşmüş bir mühendis gibi sürüyor atını, Pi, yeni kalpbatımlarına doğru. Mümkünse uydurmuyor, atmıyor, sıkça şiire ebeleniyor gerçi, ama müzik bitince de dansı kesiyor.
“Bu nasıl olduğunu, neden öyle olduğunu ve niçin öyle olması gerektiğini bilen bir üründür. Emindir, eminim”(I, 79). Ben de, sanırım.
kadıyla bir cümle
Yeni yorum gönder