Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Tanpınar'ın Japonya'daki Kayıp Kuzeni: Tanizaki




Toplam oy: 222
Tanizaki, Gölgeye Övgü’de geleneğini yitiren Japon toplumuna karamsar bir ağıt yakmıyor sadece; bugün içinde yaşadığımız ve çoktan kabullendiğimiz Batılı yaşama eleştirel yaklaşmak ve başka bir estetiğin imkânını tartışmak için kapı aralıyor.

Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından Juniçiro Tanizaki, edebi serüvenine modern Batı edebiyatını model alarak başlar. Bu ilk dönemde Batı’ya takıntı derecesinde hayran, gelenekle yeni arasında sıkışmış bireyleri hikaye eder. Daha o dönemden itibaren şiddet gibi insanın doğasında bulunan kötücül duyguları bile zarafetle kaleme almasıyla edebiyat dünyasının gözdesi olur, ismi Nobel Edebiyat Ödülü için adaylar arasında geçer.

 

Büyük Tokyo depreminden sonra Japonya’nın tutucu bir bölgesi olan Osaka’ya yerleşmesiyle yaşamı gibi edebiyatında da yeni bir dönem başlar. Osaka’da Japon gelenekleri ev içi yaşamdan kamusal alışkanlıklara kadar hemen her alanda büyük ölçüde sürmektedir. Bu durum Tanizaki’nin moderne eleştirel bir bakış geliştirerek gelenek çizgisine dönmesini sağlar. Özellikle geleneksel Japon yaşamı içindeki estetiğin peşine düşer. Batı’nın güzeli kavrayışıyla Doğu’nun kavrayışı arasındaki farkları ortaya seren Tanizaki, gelenekten yana saf tutar.

 

Jaguar Yayınları tarafından yayımlanan Gölgeye Övgü, Tanizaki’nin kadim Japon estetik değerleri ve bu değerler üzerinde şekillenen yaşam biçimi üzerine yazdığı denemelerden oluşuyor. Tanizaki kitabında, tuvaletten dolmakaleme, radyodan yemek takımlarına günlük yaşam nesnelerinden yola çıkarak gölgelerde gizli olan estetiğin peşine düşüyor.


KATI OLAN HER ŞEY BUHARLAŞIYOR

 

Tanizaki’ye göre Doğu’nun gölgeli estetiği, içinde bulunduğu zor şartlardan yakınmayıp kabullenmesinden, karanlığın içindeki güzeli bulmasından kaynaklanıyor. Ona göre güzellik bizzat yaşamın gerçeklerinden doğuyor. Emek ve yaşanmışlık Doğu estetiğinin temelini oluşturuyor. Batı’da ise durum tam tersi işliyor. Batı estetiği parlak, temiz ve hijyen olana dayanıyor. Nesne tercihleri de estetik beğeniye göre şekilleniyor. Örneğin Batılı yemek takımı için gümüş, çelik olanları seçiyor. Işıltısını kaybetmemesi için yemek takımlarını elden geldiğince parlatıyor. Doğulu için ise aksine parıltısını kaybeden eski bir tabakta yemek yemenin zevki başka. Çünkü gölgeli, yarı parlak nesne zamanın izini taşıdığı için çok değerli kabul ediliyor. Tanizaki’ye göre; “Batı her türlü kir zerresini teşhir edip imha etmeye çalışır ancak biz Doğulular onu dikkatle korur ve hatta idealize ederiz. Çünkü kir onları yaratan geçmişlerini akla getirir.”

 

Tanizaki, Doğu’nun günlük yaşamdaki gölge estetiğinin tiyatro gibi sanat dallarında da karşılık bulduğunu belirtiyor. No sahnesi yaşamın gerçekliğinin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Japon evlerinin duvarlarındaki gölge oyunlarının bir benzeri olarak yarı karanlık olan No, modern bir aydınlatmaya maruz kalmıyor. Böylece karanlıktan doğan güzellik seyirci tarafından deneyimleniyor. No tiyatrosunun aktörleri yüzlerindeki maskeye rağmen gerçek, tekinsiz bir güzelliğe sahipler. Seyirci oyuncunun bedeni ile kendi arasında çok rahat özdeşleşme kurabiliyor. Çünkü sahnede sergilenenler, giyilen kostümler, pudralanan yüzler bir zamanlar Japon yaşamının bizatihi gerçekliğini oluşturuyor.

 

Tanizaki Gölgeye Övgü’yü yazdığında, Japon toplumu çoktan gelenekten uzaklaşmış Batılı değerleri benimsemişti. Kadim olandan kopuşun gerçekleştiğini, Batı’ya teslim olunduğunu, geriye dönüşün mümkün olmadığını Tanizaki de biliyordu. Üstelik medeniyetin nimetlerini reddetmek, yaşamın kolaylaştırıcı araçlarını yok saymak çok olası değil, bugünün dünyasında. Marshall Berman’ın Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’da belirttiği gibi bireyi birçok zahmetten kurtaran modern yaşam, aynı zamanda bir tür kefaret gibi onun doğa ile bağlarını zayıflatıyor, ahlaki bir anlam içeren estetikten giderek uzaklaştırıyor. Ancak yine de Tanizaki Gölgeye Övgü’de karamsar bir ağıt yakmakla yetinmiyor. Bugün içinde yaşadığımız ve çoktan kabullendiğimiz Batılı yaşama eleştirel yaklaşmak, başka bir estetiğin imkanını tartışmak için kapı aralıyor. Güzelin yaşamın ta içinde olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor.

 

 

GÖLGEYE ÖVGÜ
Juniçiro Tanizaki

ÇEV: Didem Kizen
JAGUAR YAYINLARI 2019

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.