James M. Cain’e, 1969’da New York Times Review of Books’a verdiği bir röportaj sırasında, Postacı Kapıyı İki Kere Çalar, Çifte Tazminat ve Mildred Pierce gibi kitaplarından yapılan sinema uyarlamalarını niçin sinemada izlemediği sorulur. “Kitaplarınıza ne yaptıklarını merak etmiyor musunuz?” Sonradan Stephen King’e ve Raymond Chandler’a da atfedilecek olan ünlü yanıt, edebiyat uyarlaması denen tuhaf hayvanın doğası üzerine bir ders niteliğindedir: "Kitaplarıma hiçbir şey yapmadılar. İşte hepsi raflarda duruyor. Paramı aldım, konu kapandı."
Bu anekdotu, 2013 yılında web sitesinde yayımladığı bir mektupla, Kubbe’nin Altında’nın televizyon uyarlamasını kitaptan çok farklı buldukları için hayal kırıklığına uğramış fanlarına hatırlatıyordu King. Kubbe’nin Altında’nın ilk bölümü ABD’de 13.5 milyon hanede izlenmiş, başlangıçta olumlu eleştiriler almasına rağmen, sekizinci bölümden itibaren reytingi hızla düşüşe geçmişti. King, genelde kendi eserlerinden yapılan uyarlamaları kanatları altına alıyor, Kubbe’nin Altında için de fanlarına, kitabın özünün dizide muhafaza edildiğini, fakat pekala televizyonun kurallarının edebiyattan farklı olduğunu, dolayısıyla öykünün bir nebze değiştirilmesinin anlayışla karşılanması gerektiğini açıklıyordu. Chester’s Mill kasabasının üzerinde peydahlanan ve kasabanın dış dünya ile bağlantısını kesen Kubbe’nin nereden hasıl olduğunu dizinin yapımcı ve yazarları yeniden hayal etmişlerdi ve bu kabul edilebilir bir durumdu. İlginçtir, bu yeniden hayal etme meselesine Stephen King, Stanley Kubrick’in Cinnet’i söz konusu olunca şiddetli bir alerjiyle tepki veriyor.
B tipi canavarı
Bugün kült mertebesine erişmiş olan Cinnet filmi, 1980 yılında ilk kez gösterildiğinden bu yana Stephen King’in kimilerinin kıskançlık kimilerinin haklı bir serzeniş olarak gördüğü eleştirilerine maruz kaldı. Roman, Kubrick’in elinde senaryolaşırken pek çok değişikliğe uğramıştı. King’e göre ortaya çıkan film, diğer tüm romanlarından bir ölçü daha fazla otobiyografik olan Cinnet’in özünü yitirmişti. Son 35 yıldır, her fırsatta ve ilk eleştirilerine yenilerini ekleyerek King, Kubrick’in Cinnet’inden yakınıyor. Overlook Oteli’ne münhasır şeytani özelliklerin filmde Jack Torrance’ın alkolizminin ve ailevi sorunlarının basit birer tezahürü, sıkıcı birer metaforuna indirgendiğinden tutun, Jack’in akıl hastası gibi yansıtıldığına, dolayısıyla bir kefaret olanağından yoksun bırakıldığına kadar uzanan çok ciddi eleştirilerde bulunuyor. “Bu çok düşünen ve çok az hisseden bir adamın filmi, bu yüzden tüm o gelişmiş efektlere rağmen gerçek korkunun yapması gerektiği gibi insanı gırtlağından yakalamıyor.” Buraya dek her şey olağan görünse de, işler Stephen King’in bir intikam hamlesi yapıp Cinnet romanını televizyona adapte etmeye kalkışmasıyla (1997) sarpa sarıyor. Stephen King’in kendi elleriyle yazdığı ve Mick Garris’in yönettiği, üstelik kült bir romandan uyarlanmış bir mini dizinin, insanın aklını başından alması beklenirken, korku türünün sık başvurduğu bir anlatı aracı olan durumsal ironinin kurallarına (en güvenli görünen yer, en az güvenli yerdir) uygun olarak, bu beklenti kelimenin her anlamıyla boşa çıkıyor. Ucuz görsel efektler, ekrana adapte olurken “düzleşen” karakterler, romanı “anlatmak” isteyen senaryoda gerilim unsurlarının ortadan yok olmasıyla King, Cinnet’den bir B tipi canavarı yaratıyor.
Ateş etmeye hazır fanlar
Stephen King’in eserleri, televizyon uyarlamaları için verimli bir kaynak oldu hep. İlk yapılan ve belki de hem eleştirmenlerden hem fanlardan tam not almış olan en başarılı uyarlama, Tobe Hooper’ın yönettiği 1979 tarihli Salem’s Lot. Vampir Avcısı Buffy’den Kayıp Çocuklar filmine dek ilham verdiği onca yapıtla, klasik vampirin sinema-televizyon kaderini değiştirecek kadar etkili bir yapım. Arkasından gelen O, Mahşer ve Çağrı, sayıları neredeyse otuzu bulan televizyon uyarlamaları arasında, orijinal fikirdeki dehayı en başarılı, en “korkunç” biçimde görsel alana aktarabilen yapımlar.
Alınan yeni bir habere göre, 1982’den bu yana sekiz kitabı yayımlanmış olan korku-fantezi-western serisi, King’in magnum opus’u Kara Kule hem beyazperdeye hem de ekrana uyarlanmak üzere. HBO’da yayımlanacağı da duyurulan Kara Kule dizisiyle ilgili beklentiler bir hayli yüksek. Seri, King evreninden pek çok karakteri, mekanı ve unsuru epik bir atmosferde bir araya getiriyor ve yüksek dil denen özgün bir anlatım ortaya koyuyor. Stephen King’in (Cinnet’te olduğu gibi) azımsanmayacak bir duygusal yatırım yaptığı Kara Kule’yi ekrana taşıyacak bir HBO yapımının durumsal ironi kredisinin çok düşük olacağını tahmin ediyorum. Dizinin prömiyerini elinde tabancayla izleyecek, ufak bir hayalkırıklığı halinde ekrana ateş etmeye hazır fanlar uzak ihtimal gibi görünmüyor.
Görsel: Erhan Cihangiroğlu
Yeni yorum gönder