Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Televizyon // Ne yersen osun




Toplam oy: 880
Hannibal'ın "en iyi yazılmış sezonu"nun reytingleri, aldığı olumlu eleştiriler ile coşkulu yorumları karşılayamayınca, her güzel şey gibi bu dizinin de sonu gelmiş gibi görünüyor.

Bu ay içinde sona erecek üçüncü sezonuyla, Amerikan televizyonlarının en beğenilen korku dizisi ilan edilen Hannibal’ın yayından kaldırılacağı haberi izleyicilerden çok eleştirmenleri üzdü. Dizinin “en iyi yazılmış sezonu”nun reytingleri, aldığı olumlu eleştiriler ile coşkulu yorumları karşılayamayınca, her güzel şey gibi, Hannibal’in de sonu gelmiş gibi görünüyor. Fakat, Hannibal’ın karnı acıkınca hangi sofraya oturacağı belli olmaz! Yaratıcısı Bryan Fuller, oyuncular Mads Mikkelsen (Hannibal Lecter) ve Hugh Dancy’nin (Will Graham) öyküden ayrılmaya niyetli olmadıklarını açıkladı; eğer Netflix ya da Amazon ile dağıtım konusunda anlaşılamazsa, bir Hannibal uzun metrajının ufukta görünebileceği konuşuluyor. Fakat biliyoruz ki; Hannibal’ın gusto sahibi yamyam bir psikiyatr olarak bekası, dizinin ve diğer mecralardaki uyarlamaların devam edip etmeyeceğine endeksli değil, Hannibal çoktan ezeli ve ebedi kötüler panteonunda yerini almıştır.

 

Dizi, Thomas Harris’in Kızıl Ejder romanından uyarlanmıştı. Hannibal Lecter’ın görsel mecrada ilk arzıendamı da, yine Kızıl Ejder’den uyarlanan, Michael Mann’ın yönettiği ve yapımcısı Dino de Laurentiis’in sonradan “Kızıl Ejder bu değil,” diyerek reddettiği Manhunter (1986) ile olmuştu. Kızıl Ejder’in beyazperdeye ikinci uyarlanışında, yardımcı rollerde Edward Norton, Harvey Keitel, Ralph Fiennes ve Philip Seymour Hoffman gibi en az Sör Hopkins kadar iştah açıcı aktörlerin yer almasına rağmen, Doktor Lecter esas Hopkins’e Oscar Ödülü getiren Kuzuların Sessizliği ile popülerleşmişti. Lecter ile ajan Clarice Starling’in birbirlerine karşı duydukları hayranlıkla karışık merak ve iştah, Kuzuların Sessizliği’nin güçlü yönlerinden biriydi. Canavara yakınlık duyan ve canavara tehlikeli ölçüde yakın duran birinin iç dünyasında neler olup bitmektedir, hele ki canavar tam da iç dünyalar konusunda uzmansa ve yakınlıkla ilgili sorunları, sorunların muhataplarını afiyetle yiyerek çözümlemeyi tercih eden bir katilse. 

 

 

Clarice ile Hannibal’ın birbirlerine yakın, birbirleriyle samimi oluşları NBC’nin Hannibal’ınde Will Graham ile Dr. Lecter arasındaki neredeyse cinsel gerilimle aynalanıyor. Bu versiyonda iki adli tıp psikiyatrı olarak karşı karşıya gelen karakterler bir elmanın iki yarısı gibi, öykü boyunca birbirlerinin yerini alarak, içi içe geçerek gelişiyorlar. Birbirlerinin zihnine duhul etme amacıyla giriştikleri düelloda kimin hayatta kalacağı önemli olduğu kadar, sürece kimlerin kurban gideceği de önemli. Hem kısa hem de uzun vadeli gerilimlerin bazen ekrana bakmayı zorlaştıracak kadar grafik biçimde yönetildiği öyküden alınan zevk, kısmen izleyenin Hannibal Lecter’ın kim olduğunu ve ne yaptığını henüz öykü dünyasında açık edilmemişken biliyor olmasından ileri geliyor. Thomas Harris’in Kızıl Ejder’inden bu yana tanıdığımız bu karakterin tüm tehlikeli yönlerini biliyoruz ve Hitchcock’un teorize ettiği biçimde gerilimden payımızı alırken, bomba patladığında şaşıran taraf biz olmayacağız. Bu “bagaj” ile izlendiğinde Hannibal’dan alınan izleme zevkine suçlu bir zevk de dahil.

 

Hannibal, bizi yalnızca yamyam bir seri katil olmakla artık ekrana bağlayamayacağına göre, hayret verici/olağanüstü bir açıya ihtiyaç olacaktır. Bu da Hannibal’ın gitgide daha gösterişli hale gelen, sanat eserini andıran yemek sunumları ve suç mahalleri olsa gerek.

 

Hannibal Lecter, kendisine sıradan zihinlerin çalışma prensibiyle ilgili bir soru sorulduğunda, “Koyunları anlamakla ilgilenmiyorum, onları yemekle ilgileniyorum,” diye yanıt veriyor. Yediği hiçbir şeyle ilgili suçluluk duymayan Dr. Lecter’ı ekranda mutfak sanatının inceliklerini masum konukları için sergilerken gördüğünde, izleyici et yemekle ilgili görüşlerini sorguluyor. 

 

Fizik ve metafizik

 

 

Gastronomi hayatın inceliklerine dair bir sanatsa, sanatperver Hannibal’ın işlediği cinayetlerle ilişkisi de öyle. Öykü, bir suç mahallinde Damien Hirst’ün bir ineği dilimleyip formaldehite batırarak sergilediği enstalasyonu taklit ediyor. Hirst, duygusal bir varlığın en duygusuz biçimde, düzenli olarak ve üzerinde pek düşünmeden öldürülmesine dikkat çekmek istediğini iddia ediyordu, yine de tasarısı son derece tatsız ve zevksiz olmakla eleştirilmişti. Hannibal’ın ve besin zincirinde onun kadar yüksekte durmayan diğer katillerin bir atın rahminde ölü bulunan kadının içinden fırlayan kuş gibi grotesk tasarı(m)ları televizyon için fazla bulundu ama -belki de öykü bedene dair olanla metafizik olanı keskin bir biçimde birbirinden ayırmadığı için- Hirst örneğindekinin aksine eleştiriler zalimliğin yüceltilmesi konusuna varmadı. 

 

Will Graham, görünüşte bir empati bozukluğu neticesinde psikopat katillerin düşünce kalıplarını çözümleyebiliyor fakat Sherlock Holmes’ün de yaptığından hep şüphelendiğimiz gibi sanki katillerin zihnini okuyor, iddia ettiği gibi kanıtlardan yola çıkarak tüme varmaktansa sanki daha çok bir içgörü neticesinde dışarıya değil içeriye bakarak başarılı oluyor. Öte yandan katillerin bedenlere verdikleri tüm o teatral biçimler, izleyiciden sanat eseri muamelesi görmesi beklenen düzenlemeler, cinayeti ruhani bir kisveye sokuyor. Öykü aynı zamanda akıl yitiminin yalnızca zihinsel bir durum olmadığını da ele veriyor; psikiyatrinin kurumsal biçimiyle karşı karşıya kalmak, izleyiciye klinik psikolojinin ve aygıtlarının tıpkı yamyamlık gibi insan üzerinde kurulan tahakkümün bir yöntemi olabileceğini düşündürüyor: Jung ile Cronenberg’in el ele verdiği bir öykü evreninde Hannibal’ın kurbanlarını parçalarına ayırışıyla, terapinin ruh üzerindeki etkisi -eğer psikiyatrınız Hannibal Lecter ise- pekala aynı olabilir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.