Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Terskarga




Toplam oy: 114

Bazen düşünüyorum da acaba okuduğumuz kitapların, hemen kolayca ulaştığımız bilgilerin kıymetini biliyor muyuz? Ya da daha doğru bir ifadeyle bu bilgilere ulaşmak için geçmişte türlü sıkıntılarla karşılaşmış, bunun için canlarını feda etmiş insanlara layık bir hayat sürüyor muyuz?

 

Önümüzdeki ay, türümüzün ilk defa uzaya çıkışının ve dünyanın çevresini uzaydan turlayışının 60. yıldönümü… 9 Mart 1934 yılında doğup, 27 Mart 1968 yılında henüz 34 yaşında hayata gözlerini yuman Sovyet kozmonot Yuri Alekseyeviç Gagarin bunu gerçekleştirdiğinde henüz 27 yaşındaymış. Uçağı ile yaptığı rutin bir uçuş sırasında hâlâ gizemini koruyan bir şekilde uçağı düşerek ölmüş.

 

Elbette konumuz bu değil ama insanlığın, 1500’lü yıllarda matbaanın yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte yaklaşık 500 yılda uzaya çıkmasını sağlayacak bilgilere ulaşması hiç de kolay olmamış. Pek çok insan fikirleri ve yazdıkları nedeniyle çeşitli işkencelere maruz kalmış, idam edilmek ve diri diri yakılmak gibi akıbetlere uğramış. Medeniyetin gelişimi sırasında, tam da burada Freud’un sözünü anmadan geçmek olmaz: “Tarihteki ilk medeni insan karşısındakini mızrakla öldürmek yerine ona küfür etmeyi tercih edendir.”(!) Ya da “Kavga etmek yerine küfretmeyi seçen ilk insan uygarlığın kurucusuydu.”(!) Ve yine 1933 yılında Naziler, Berlin’de başlattıkları kitap yakma eyleminde; Marx’tan Freud’a, Jack London’dan Erich Maria Remarque’a, Bertolt Brecht’ten Stefan Zweig’a ve Heinrich Heine’a kadar birçok yazarın kitabını yakarlar. Freud’un kendi kitaplarını da yakmaları üzerine söyledikleri: “Ortaçağ’dan beri epey ilerleme kaydettik, o zamanlarda olsak beni yakarlardı şimdi kitaplarımı yakıyorlar.”

 

Keşke olmasa ama örnekler çok fazla… Bunlar arasında belki de en az bilineni, 3 Ağustos 1546 yılında, doğum gününde, kitaplarıyla birlikte 37 yaşında yakılarak öldürülen; matbaacı, yayıncı, kitapçı, çevirmen ve çok renkli bir kişilik olan Étienne Dolet...

 

Dini konulardan uzak durmak istemesine rağmen Protestanlığın kurucusu Luther’in takipçilerinden rahip Jean de Caturce’un 1532 yılında yakılması üzerine açtığı özgürlük bayrağı nedeniyle kilise tarafından çeşitli cezalara uğramış. Araya giren hatırlı kişiler ve arkadaşları sayesinde bu cezalardan kurtulmuş ta ki evinde yapılan bir aramada Calvino’nun, Olivetano’nun ve Melanto’nun kitaplarının bulunması sonunu getirmiş...

 

Dolet'in yargı süreci Paris Parlamentosu’nun kurucularından Alphonse Honoré Taillandier tarafından 1846 yılında yayımlanmış ve daha sonra da Dolet’in bronz heykeli 1889 yılında Maubert meydanına dikilmiş. 1942’deki Alman istilası sırasında heykel sökülmüş ve eritilerek yok edilmiş. Sokrates’ten Bruno’ya kadar pek çok düşünür ve bilim insanının sonu kötü olmuş. Bu insanlar boşuna ölmediler. İnsanın hikâyesi biraz da meydan okumanın hikâyesidir. Zira fiziki yetersizliğinin üstesinden gelip, diğer türlerin arasında hayatta kalmayı başarmak için gücü yetersizdi. Bunun için aklını kullanır. İnsanı, düşünürler çeşitli şekillerde tanımlamışlar. Kant: “İnsan, mücadeleci bir hayvandır.” Bergson:

 

“İnsan, araç yapan bir hayvandır.” Albert Camus: “İnsan, itiraz eden hayvandır.” Gazali: “İnsan, tutarsız bir hayvandır.” Descartes: “İnsan, konuşan hayvandır.” Kant: “İnsan, eleştiren hayvandır.”

 

Mücadele eden, araç yapan, itiraz eden, tutarsız, konuşan ama eleştirmekten geri durmayan… İnsan… Kıymetini bilelim her sözcüğün. Kırmadan, dökmeden düşünelim. Ağzımızdan çıkan her söz ya da öğrendiğimiz her yeni bilgi için; yine insanlık tarihinde bir başka çığır açan, Ay’a inen ilk insan Neil Armstrong’un Ay’a inerken dediği gibi söyleyelim: “Benim için küçük, insanlık için dev bir adım(!)”

Pia Mater
Konuştuğum bir öğretim görevlisi, roman okumama sebebi olarak kendisine bir şey katmadığı endişesi olduğunu söylemişti. İşte bunun gibi endişe (bence yersiz ama yine var böyle insanlar!) taşıyanlar için harika bir kitap var!
Pia Mater, Serkan Karaismailoğlu tarafından yazılan kitap Elma Yayınevi’nden çıkmış… Sinirbilimci olan Serkan Karaismailoğlu’nun daha önce yayımlanmış olan Kadın Beyni Erkek Beyni ve Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum adlı kitaplarından sonra ilk defa bir romanı okuyucuyla buluşmuş. Kendi deyimiyle Nöro-Roman… İçinde bolca bilim var! Fakat son derece akıcı… Beyin, sinirler ve nöronlar üzerine, merak etmenizi sağlayacak bir kitap. Bir bilim insanından roman okunur mu diye bir ön yargınız yoksa (ki olmasın!) kesinlikle okunmalı… Karakterlerin isimlerine kadar güzel kurgulanmış bir kitap: Güzel, şaşırtıcı, bilgilendirici… Hiç bitmesin, istenen kitaplardan…
“Kim, sana ‘Sen benim sağ kolumsun’ derse, ilk yapman gereken bu kişinin solak olup olmadığını kontrol etmek olsun.”
“Bir Afrika kabilesinden şöyle bir söz vardır: ‘Köyü tarafından sevilmeyen çocuk, sonunda o sevgi sıcaklığını hissetmek için köyünü yakar.’
Yani bugün dünyayı yakanlar, aslında zamanında ihtiyacı olan sevgiyi alamayan çocuklardır.
Başka bir şey değil...”
“Eğer âşık olup olmadığınız konusunda kafanız net değilse tek bir şeyden emin olabilirsiniz. Âşık değilsiniz. Çünkü aşk sorgulamaz. Sadece çarpar. Öyle bir çarpar ki seni yere serer.”
“Nerede bir sokak çocuğu görseler kafalarını çevirilerdi. Çünkü biz bu insanların nöronlarının hissetmek bile istemediği sıkıcı gerçeklerdik...”
“Senin frekansın 60 hz iken sineğin frekansı 250 hz’dir. İşte bu nedenle elinde rulo yaptığın gazeteyle bir karasineği öldürmek çok zor… Çünkü senin büyük bir hızla salladığın gazeteyi o sinek, Matrix filminde kurşunların kendisine gelişini ağır çekimde gören Neo gibi görür ve gazeteden kolayca kurtulur.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.