Günün uzadığı, havanın ısındığı, insanın yaylarının gevşediği yaz mevsimi, yolculuklar ve hayaller için elverişli bir zaman. Gerektiğinde hiç uyumadan günleri birbirlerine bağlamak bile mümkün. Kapsamlı okumalar için, uzun uzun düşünmek için ne kadar da uygun. Zamanları birbirine katmak için de...
Bazen kitabevlerinde rastladığım kitapların benim yolculuklarımın biletleri olduğunu düşünürüm; üç-dört rakamlı bir uçak bileti alarak yola koyulmak yerine, eğer tek başınaysam, iki-üç rakamlı bir bedelle istediğim kitabı edinip bir maceraya atılmayı tercih ederim. Bu yaz da, neredeyse bir tur programı mantığında bir yapıt edindim: The Time Traveler’s Almanac! Yani “Zaman Yolcusunun Almanağı.” İnsan zihninin kendisi ve hayatı üzerine düşünme biçimlerinin en ilginçlerinden biri olan zaman yolculuğu fantezisinin kapsamlı derlemesini, bu tarz derlemelerle meşhur olmuş bir çifte borçluyuz: Ann ve Jeff VanderMeer. Hayatlarını bilimkurguya, fantastik ve korku metinlerine vermiş yazar ve yayıncı bir çift olan VanderMeerler, kendi yazdıkları kitaplar ve yayımladıkları dergiler dışında, 2007’den bugüne kadar birlikte yedi derleme oluşturmuşlar. Jeff VanderMeer, aslında tek başına yazdığı romanlar ve öykülerle de önemli bir isim bu alanda; eşiyle birlikte yayımladıkları dışında da antolojiler hazırlıyor. Korsan öykülerinden steam-punk derlemesine, korku hikayelerinden garip (weird) kapsamındaki metinlere farklı türlerdeki antolojilerle her sene bize şahane “tur programları” sunuyorlar kısaca.
Zamanda çoğalan okurun yolculukları
Zamanda yolculuk, çok farklı ele alınabilecek bir fantezi aslında. İster koyu fizikten yola çıksın ve evreni bükmeye çalışsın yazar, isterse de antropolojik/tarihsel boyutlarıyla kültürlerimizin kilit noktalarına uğrasın, hatta isterse de dokudaki ilmeklerden birkaçını değiştirerek alternatif bir tarih sunsun bize, vardığımız yerden başka yerde olabilmenin biz okurlar açısından hem bir kaçış hem de düşünce meditasyonu yapma anlamında cazibesi yüksek ve faydası fazla. Elbette bir serüven ve bilinmezlik içeriyor bu tür; ayağını yere sağlam basmak isteyenlerin ve realist bir mantığın düzenlediği koşullardan uzaklaşmaktan tedirgin olanların, hoşlanmayanların çıkacağı bir okuma turu değil bu muhtemelen.
Turumuzda dört farklı başlıkla yol alabiliyoruz: “Experiments” (Deneyler) kısmında Richard Mateson’dan Ursula K. LeGuin’e, Michael Moorcock’tan William Gibson’a, elbette H. G. Wells’ten Douglas Adams’a çeşitli büyük isimlerin de yer aldığı geniş bir seçkiyle bilimkurgu tarihi boyunca zaman yolculuğu kavramıyla deneyler içeren öyküler ya da roman parçaları bir araya getirilmiş. “Reactionaries and Revolutionaries” (Muhafazakârlar ve Devrimciler) adını taşıyan bölümde, bilimkurgunun babalarından Ray Bradbury’den başlayarak bugünlerin en popüler ismi George R. R. Martin’in Taht Oyunları öncesinde yazdığı bir metin de dahil olarak zamanları değiştirmek ya da korumak isteyenler arasındaki ilişkileri anlatan, görece daha az tanınmış isimlerin öyküleri veriliyor. “Mazes and Traps” (Labirentler ve Tuzaklar) bölümünde pek çok farklı yazardan, bir nevi kendisini tekrar eden, bengidönüş mantığında, rahmetli Harold Ramis’in müthiş filmi Bugün Aslında Dündü’yü (Groundhog Day) anımsatan metinler yer alıyor. Son, yani “Communiqué” (Pusula) başlıklı bölümümüzdeyse, Isaac Asimov’dan başlayarak çeşitli isimlerin kurgularında zamanlar arası iletişime dair detaylar aydınlatılıyor. Kitapta ayrıca bölümler arasında biraz eğlenceli metinler de serpiştirilmiş; zaman gezginlerine tavsiyelerden teoride ve pratikte zaman yolculuğuna, zaman gezginlerine moda tavsiyelerinden müzik seçeneklerine pek çok detay içeriyorlar...
Ann ve Jeff VanderMeer’in rehberliğinde çıkılan bu yolculuk, muhtemelen meraklı bir okurun bir yaz boyu elinden düşmez, sonraki hayatında da kendisini zamanlar arasındaki dönme dolapta bahsi geçen yazarların tüm metinlerinin peşine düşmüş olarak bulabilir, hatta günün birinde hiç yazılmamış bir zamana denk gelip kendisi dile dökmeye niyetlenebilir.
Alternatif evren güzergahları
Zaman yolculuklarına koyulmadan önce, tamamen tesadüfi olarak, Philip K. Dick’in yapıtlarına gömülmüştüm. Metis’ten ve 6.45’ten kitaplarına ulaşabildiğimiz Amerikan bilimkurgusunun bu geç dönem kahininin, geçen seneden beri yaşadıklarımızı anımsatan otoriter lider ya da totaliter toplum altındaki varlığını ve yaşadıklarının gerçekliğini sorgulayan kahramanlarının bugünümüzü aydınlatabileceğini düşünmüştüm. Elbette Blade Runner’a esin kaynağı olan Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? hakkındaki yapıtından başladım (Vangelis’in, filmin 25. yılı için bir araya getirdiği üç CD’lik müzik kaydı eşliğinde), zaman sıralamasını gözetmeden bulduklarımı okuyarak devam eden Dick yolculuğumu şimdilik Yüksek Şatodaki Adam’la bitirmiş durumdayım ve alternatif tarihin, kazananların yerine kaybedenlerin geçtiği II. Dünya Savaşı sonrası evreninin başarısından Hugo Ödülü’nü kazandığı, böylece belki de çığ gibi gelişen postmodern kurgularla Amerikan yüzyılının sökülmesine yardımcı olduğu yapıtıyla yazarı hatırlayacağım. Dick’ten zaman yolculuklarına geçmek bu açıdan şaşırtıcı olmamıştır herhalde.
Günümüz dünyasının en önemli döngülerinden birini oluşturan Alman Nazi ve Japon Meici yükselişinin nihayetinde Amerikalılar ve Ruslar tarafından kırılmasının tam tersi, alternatif evrenini ele alan Yüksek Şatodaki Adam’ı bir de Robert Harris’in Fatherland romanıyla birlikte düşünmek gerekir. Nazi düzeninin devamı neticesinde, Avrupa’ya hâkim olmuş ve “nihai temizliklerini” tamamlamış delilik bürokrasisinin, Amerika’yla işbirliği yapma aşamasına geldiği noktada cesur/sersem bir SS subayının, muhalif halkların kökünün kazınması suçlarını deşifre etmesine dayanan, bu henüz dilimize çevrilmemiş alternatif tarih macerası, biz okurların ürktüğümüz gerçeklikler içinde turistik sayılabilecek bir deneyim yaşamamıza imkan veriyor. Bir kitap şeklindeki biletimizle kabuslara yolculuk mümkün, ama gerçekliğimiz kabusa döndüğünde ne yazık ki bir kitapla kaçmak güç olacak.
* Görsel: Burak Dak
Yeni yorum gönder