Her yılbaşı olduğu gibi, o yılbaşı da, tutamadığımız sözler verdik kendi kendimize. Ocak ayı boyunca ite kaka sürdürebildiğimiz, belki şubata ancak sarkabilen kararlar... Ama o yılbaşı, her zamankinden daha büyük kararlar almış, sözler vermiş olabiliriz; ne de olsa yalnızca bir yıl değil, bir yüzyıl da değiştiriyorduk. Hepimiz için bir ilkti. (İkinci yüzyılını değiştiren var mıydı o zaman dünyada? Kaç kişi?) Ve ilk olduğu için de hem heyecanlıydık hem de bir bilinmezlik korkusu vardı aklımızın bir köşesinde. Mesela, aslında birbirimize daha yeni yeni ısındığımız bütün bilgisayarların çökeceği ve uygarlığın basit bir program hatası yüzünden sona ereceği haberleri yayılmıştı. Ayrıca, Maya takvimine göre dünyanın sonunun geleceği tarihin içinde olduğu bir yüzyıldı adım attığımız: 21/12/2012. Bu felaketlerin hiçbiri gerçekleşmedi belki ama güllük gülistanlık bir 16 yıl geçirdiğimizi söylemeyiz. 1 Ocak 2000 sabahı her şey birdenbire değişmedi belki ama dünyada ve Türkiye’de, etkilerini bugünlerde de yakından hissettiğimiz olaylar yaşadık/yaşıyoruz.
Bir yüzyıl değişimi, kuşkusuz edebiyatın da kayıtsız kalamayacağı bir dönüm noktası. Takvim yapraklarından azade, çevremizdeki değişimler/dönüşümler, edebiyat eserlerinde de kendine yer buluyor ister istemez. Celil Oker’in yıllardır tanıdığımız Dedektif Remzi Ünal’ı mesela, İstanbul’un kentsel dönüşümü meselesine pek ısınamamış görünüyor. Sen Ölürsün Ben Yaşarım romanında, gökyüzüne küstah bir görgüsüzlük anıtı gibi yükseldiğinden bahsediyor örneğin apartmanların, sokak lambalarının peş peşe park etmiş otomobillerden başka bir şey aydınlatmadığını söylüyor. “Gök tırmalayanlar” olarak nitelendiriyor yüksek yapıları, terbiyesiz büyüklükteki binalar olarak anıyor. Haksız değil elbette; camı açtığında temiz hava yerine otoyolun boğuk gürültüsü giriyor ne de olsa... Eski tanıdıkların yanı sıra, daha yakın bir zaman önce tanıştığımız Asuman’ın da benzer dertlerden mustarip olduğunu görüyoruz. Gamze Güller’in En Çok Onu Sevdim romanında binalar yıkılırken, her şey hızla un ufak olurken, iğde ağaçları, atkestaneleri kaybolurken Asuman bu dönüşümü kabullenmek istemiyor pek!
Kentsel dönüşüm, son zamanlarda edebiyatımıza sızan temalardan yalnızca biri. Peki ya diğerleri? İşte Seval Şahin, SabitFikir’in bu yeni sayısındaki dosya yazısında, 2000’li yıllardaki yerli edebiyatın izini sürüyor. Adlarını daha çok 2000’li yıllarla birlikte duymaya başladığımız yazarların eserlerini mercek altına alarak, benzer temalar ve kurgu ekseninde, bir durum tespiti yapıyor. Ve gerçekten de tartışılması gereken çok sayıda soru atıyor ortaya...
Yeni yorum gönder