Edebiyat tarihinden, yazarlarını gölgede bırakan karakterlere dair çok sayıda örnek sıralanabilir. Örneğin Oblomov ismi, bize Gonçarov isminden daha aşina gelir. Robinson Crusoe’nun –ve elbette Cuma’nın– hayat hikâyelerini Daniel Defoe’nunkine göre çok daha ayrıntılı biliriz mesela. Beyaz Balina Moby Dick’i öldürmekten başka bir şey düşünemez hale gelen Kaptan Ahab’ın gemisi “Pequod”a sanki biz de adım atmışızdır da, bir zamanlar Herman Melville’in tayfa olarak çalıştığı balina gemisi “Acushnet” hakkında hiçbir şey canlanmaz kafamızda. Küçük Prens’le çok küçükken karşılaşırız belki ama Saint-Exupéry’yle tanışmamız sonraki yıllara kalır genellikle...
Böylesi karakterler ve onların hikâyeleri, yaratıcılarını gölgede bırakmaları yetmiyormuş gibi, yazarlarının diğer eserlerini de ikincil konuma itiverirler! Romanlar özelinde dile getirirsek; diğerleri “ikincil romanlar”a dönüşüverir. Patrick Süskind, yalnızca Koku romanını yazmamıştır elbette ya da Şeker Portakalı Vasconcelos’un kaleme aldıklarından yalnızca biridir... Bu duruma “Oblomov’un yazarı” İvan Gonçarov’un Türkçede yakın zaman önce yayımlanan Yamaç isimli romanı da örnek olarak verilebilir. Ergin Altay’ın çevirisiyle İletişim Yayınları tarafından yayımlanan romanın arka kapak yazısında şöyle bir tanıtım yapılmış: “Gonçarov’u yalnızca Oblomov ile hatırlayan okurlar için Yamaç, yazarı yeniden keşfetme imkânı sunuyor.”
Truman Capote ismini andığımızda da, hiç kuşkusuz akla ilk gelen eseri Soğukkanlılıkla olacaktır. Gerçi Soğukkanlılıkla’nın Capote’yi gölgede bıraktığı iddia edilemez, ancak yazının başındaki örneklerle illa bir paralellik kurulmak istenirse şu söylenebilir: Tiffany’de Kahvaltı filminden Audrey Hepburn’ün –masa başındaki– fotoğrafına birçok yerde rastlayabiliriz, ama Capote’nin fotoğrafları o kadar çok duvarı süslemiyordur sanırım.
Capote’nin, Kansas’ta ‘nedensiz’ işlenmiş en vahşi cinayetler olarak tarihe geçen Clutter cinayetlerinin –Herbert W. Clutter, karısı ve iki çocuğunun öldürülmesinin– izini sürdüğü eseri Soğukkanlılıkla, yazarlık yaşamında bir sıçrama tahtası olarak nitelendirilir. Soğukkanlılıkla’nın yayımlanmasının ardından Capote’nin siması yıl boyunca Amerika’daki hemen her derginin kapağında yer alır, çok satanlar listelerinin tepesinden ismi uzun süre inmez. Bir anda tahmin edilemez boyutta yakaladığı şan, şöhret Capote’nin yaşamında baş döndürücü bir dönemin de kapılarını ardına kadar açar; haberlere konu olan partilerin, baloların merkezinde yer alır.
Soğukkanlılıkla’nın araştırması ve yazımının yaklaşık altı yıl sürmüş olması, bu sürecin travmatik bir deneyimi ifade etmesi ve yakaladığı şöhretin etkisiyle bir tatili hak ettiğini düşünen Capote, ismi Kabul Edilmiş Dualar olacak kitabı için 1 Ocak 1968’de teslim etmek üzere imzaladığı sözleşmeyi değiştirir. Sözleşmeye göre hem teslim tarihi uzatılmış hem de avans miktarı artırılmıştır (ilk avans miktarı yirmi beş bin dolardır). Sonraki birkaç yılda birçok öykü ve dergi yazısı yazmasına karşın Capote bu romana bir türlü başlamaz. Böylelikle aslında 1 Ocak 1968’de teslim edilmesi gereken Kabul Edilmiş Dualar için, 1969 Mayıs’ında ilk sözleşmenin yerini üç kitaplık yeni bir anlaşma alır, teslim tarihi Ocak 1973 olarak değiştirilir. 1973’ün ortasında teslim tarihi Ocak 1974’e, altı ay sonra da tekrar değiştirilip Ekim 1977’ye ertelenir. Sonradan 1980 ilkbaharında yapılan son bir değişiklikle teslim tarihi 1 Mart 1981 olarak belirlenir ve telif miktarı da, yapıt teslim edilince verilmek üzere bir milyon dolara yükseltilir. Capote 1984 yılında hayatını kaybettiğinde ise Kabul Edilmiş Dualar tamamlanamamış bir roman olarak kalır. Bir başka deyişle Soğukkanlılıkla, Kabul Edilmiş Dualar’ı yalnızca gölgede bırakmamış, bir anlamda yarım kalmasına da neden olmuştur.
Capote’nin yaşamında bir dönüm noktası olan bu döneme ilişkin bütün ayrıntıları, Kabul Edilmiş Dualar kitabının başındaki “editörün notu”ndan ediniyoruz. joseph M. Fox’un yazısı, Kabul Edilmiş Dualar’ın neden yarım kaldığına da ışık tutuyor: “Kabul Edilmiş Dualar’da bir ilerleme kaydedememesinden ötürü hem suçluluk duygusuna hem de paniğe kapılmış olsa gerek. Son birkaç yıl boyunca bu kitap üzerindeki çalışmaları konusunda yalnızca beni ve diğer yakın arkadaşlarını değil, kamuoyunu da kandırmaya çalışıyordu sanki; kendisiyle röportaj yapanlara en azından iki kez, kitabı birkaç gün önce bitirip yayınevine teslim ettiğini ve altı ay içinde basılacağını bildirmişti.” Anlaşılan o ki, eli bir türlü bu kitabı bitirmeye gitmemiş Capote’nin.
Çok kısaca söylemek gerekirse, dönemin ünlüleri ve zenginleri arasındaki yaşam hakkında gözlemlerin yer aldığı, yüksek sosyeteden varlıklı kişilerin portrelerinin çizildiği bir roman Kabul Edilmiş Dualar. Bu kitaptaki metinlerin en önemli etkisi ise, Capote’yi yalnızlığa sürüklemeleri... Elde ettiği şöhretle birlikte söz konusu kesimle yakın bağlar kuran Capote’nin, bazı metinlerin bölüm bölüm Esquire dergisinde yayımlanmasıyla arkadaşlıkları sarsılır. Onun arkadaşı olan ünlüler sırlarını açıkladığı için yazarı hiç affetmemişlerdir ve Capote skandallarla dolu yaşamını büyük bir yalnızlık içinde noktalamıştır. “İlginçlik” tam da buradadır; Capote’nin Soğukkanlılıkla’yla elde ettiği şaşaa, o kitabın etkisiyle gölgede kalmış ve nihayetinde bitirilememiş olan Kabul Edilmiş Dualar sebebiyle sona ermiş gibi görünmektedir.
Bu Ceyhan düzgün çocuk, yazmaya devam etsin; takip ediyorum.
Yeni yorum gönder