Çağlayan semtinde halk kütüphanesi var. Oraya gitmeye niyet ediyorum. Önce bahçesinde biraz oturuyor, ne diyeceğimi ezberliyor, sonra içeriye giriyorum. Memurlardan hanım olanı sonunda eve kitap götürmeme müsaade ediyor. Demek ki onun güvenini kazandım. Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Peyami Safa, Kemal Tahir yeni arkadaşlarım…
Kâğıthane köyünde hiç kitapçı yok. Her zaman takım elbise giyen Bahri Bey züccaciye işini bırakıp gazete bayii açtı. Ona gelen yayınların tamamı çizgi romanlardan oluşuyor. Sonradan bir tane dergi geldiğini öğreniyorum. Geldiği gibi geri gidiyormuş. Artık her ay düzenli olarak aldığım bir dergi var: Türk Edebiyatı. Önce şiirleri okuyorum.
Mecburen Nurtepe semtindeki kitapçıya gidiyorum. Raflar sol yayınlarla dolu. Kısıtlı bütçeme rağmen her seferinde birkaç kitap alıyorum oradan. Kafam çok karışık. Galiba devrimci oluyorum.
Bir köşede saatlerce okuyorum
Gidişatı gören kırtasiyeci Ömer Ağabey, Mektup ve Ribat dergileriyle tanıştırıyor beni. Mektup dergisine şiir gönderiyorum. Sizden gelenler köşesinde ismim çıkıyor. Fakat aklım hâlâ sol yayınların olduğu kitapçıda.
Ara sıra uğruyor, kitap alıyorum. Benimle yakından ilgileniyorlar. Kalın bıyıklı koca adamlarla bir yetişkin gibi oturuyor, demli çay içiyorum. Dertli türküler öğreniyorum.
Resmen arada kaldım. Bir elimde Julius Fuçik, diğer elimde Ribat dergisi. Böyle bir durumun içindeyim.
Cumhuriyet gazetesi okumaya karar veriyorum. Babamı tanıyan Bahri Ağabey hem gazete vermiyor hem de güzelce azarlıyor beni. Neler oluyor?
Kâğıthane merkezde Milli Gençlik Vakfı kuruluyor. Başında başka bir Ömer Ağabey var. Esnaflık yapıyor.
Beni gözüne kestirmiş. Nihayet temas kuruldu. Neler okuduğumu falan soruyor. Önce mesafeli davranıyorum ona. Israr ediyor. Karşımda sakallı, mümin bir adam var. Okuduğum kitapları söylemek istemiyorum.
Peşimi bırakmıyor. Mevdudi, Seyyid Kutup gibi yazarların kitaplarını getiriyor. Bunlar nedir?
Bu yazarların hiçbirine ısınamadım. Ömer Ağabey fikrimi sorduğunda bunu açıkça söylüyorum. Bir grup kitap daha veriyor bana. Bu kez Mustafa Müftüoğlu, Sadık Albayrak gibi yerli yazarlarla karşı karşıyayım. Bir bakayım.
Çağlayan semtinde halk kütüphanesi var. Oraya gitmeye niyet ediyorum. Önce bahçesinde biraz oturuyor, ne diyeceğimi ezberliyor, sonra içeriye giriyorum.
Kütüphanede asık suratlı iki memur çalışıyor. Neredeyse hiç konuşmuyorlar. Hep şüpheyle bakıyorlar. Karşılarına geçince kekelemeye başlıyor, ezberimi unutuyorum. Devlet böyle bir şey midir?
Dışarıya kitap çıkarmaya izin vermiyorlar. Bir köşeye çekiliyor ve saatlerce kitap okuyorum. Çoğu zaman benden başka kimse olmuyor.
Memurlardan hanım olanı sonunda eve kitap götürmeme müsaade ediyor. Demek ki onun güvenini kazandım. Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Peyami Safa, Kemal Tahir yeni arkadaşlarım…
Ömer Ağabey ise peşimi bırakmıyor. Allah ondan razı olsun. Kendimi on yedi yaşında iken Milli Gençlik Vakfı’nda birim başkanı olarak buluyorum. Bir anda ciddiyet kazanıyorum.
Birkaç solcu ağabey benden hâlâ umutlu görünüyor. Ara sıra yokluyorlar. Sadece Fevzi Kurtuluş’un o küçük kasetçi dükkânına gidiyorum. Sohbet ediyoruz. Karışık kaset listeleri veriyorum ona. Aşık Mahzuni Şerif ile Medine’ye Varamadım aynı listede yer alıyor.
İsmet Özel’in yazdıkları kalbimi çalıştırıyor
Okuma alışkanlıklarım hızla değişmeye başlıyor. Bahri Ağabey’den bu kez Millî Gazete istiyorum. Hemen veriyor. Türk Edebiyatı dergisine şiir dosyamı gönderme kararı alıyorum. Kırtasiyeci Ömer Ağabey “henüz erken” diyor. Dinleyen kim?
Ahmet Kabaklı hocaya bir mektup eşliğinde yüz kadar şiir gönderiyorum. Cevap gelmiyor. O vakitler kızmış olsam da şimdi dua ediyorum kendisine…
Bizim parti işleri büyüyor. Refah güçleniyor, üye sayısı artıyor. Partimize bağlı mahalli bir gazete yayın hayatına başlıyor. Oraya bir şiir veriyorum ve yayınlanıyor. Böylece ilk şiirim yayınlanmış oluyor. Yaşım on sekiz. (1988) Aynı günlerde, bugün üstat dediğimiz isimlerin eserleriyle karşılaşmaya başlıyorum. En çok İsmet Özel etkiliyor beni. Onun yazdıkları kalbimi çalıştırıyor, ufkumu açıyor.
Artık başka bir dünyanın içindeyim. Solcu ağabeylerin oturduğu kitapçıya bir daha hiç uğramıyorum. Yeni gözdem Beyazıt Kitapçılar Çarşısı oluyor.
Yıl seksen dokuz. Kendimi dini yayınlar fuarında, İsmet Özel’e kitap imzalatırken buluyorum.
Yeni yorum gönder