Tatil sona erdi, okullar açılıyor; şehirler eski nüfuslarına kavuştu, yeni dizilerin ilk bölümleri görücüye çıkıyor, iddialı filmlerin fragmanları birer birer dönmeye başladı… Eylülle birlikte, yaz aylarında nispeten durgunlaşan yayıncılık dünyası da hız kazanıyor. Yakından takip ettiğimiz yazarların yeni eserlerini heyecanla beklerken, bu “yeni sezon”da, elbette yeni yazarlarla da tanışacağız... Sonbaharla beraber birçok yeni yazar da ilk kez boy gösterecek edebiyat sahnesinde.
Ancak “ilk kez boy göstermek” çok da kolay değil. Pek az kişi aklına düşen bir fikri bir romana dönüştürecek sebatı gösterebiliyor; ve ortaya çıkan bu roman taslağı da, raflardaki yerini alana dek birçok aşamadan geçiyor. SabitFikir’in Eylül 2017 tarihli 79. sayısı, işte bu serüvende odaklanıyor. Mert Tanaydın, bir yol haritası çıkarıyor kafasında ilk roman fikri olanlar için. Yeni sezon başlangıcında bu dünyaya adım atmayı düşünenlere fener tutmaya çalışıyor. (Tam da, “Yeni ve özgün edebiyat eserlerinin üretilmesi, yayımlanması, yeni yazarların desteklenmesi” kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca oluşturulan yönetmeliğin yürürlüğe girdiği şu günlerde...)
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi KararsızOkur infografiği de, her zamanki gibi kapak konusunu destekliyor. Murat Can Aşlak’ın hazırladığı ve Onur Atay’ın resimlediği KararsızOkur edebiyat dünyasının kapısını kıran büyük ilk romanlardan bir seçki sunuyor. Söyleşi sayfalarında ise Ece Karaağaç, “İlk Romanım” yarışmasıyla edebiyat dünyasına yeni sesler kazandırmak için bir araya gelen Wattpad ve DEX’in temsilcilerini ağırlıyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Tuğçe Isıyel’in yazısı, geçtiğimiz ay aramızdan ayrılan Ahmet Cemal hakkında; Isıyel’in de özellikle belirttiği gibi, “kitap okuyan herkesin üzerinde büyük emeği olan” Ahmet Cemal’i buradan bir kez daha anıyoruz...
Güncel sayfalarında Zeynep Şen, yazarların evlerinin kapılarını aralıyor bu sayıda, Müzik sayfalarında ise Pelin Ulca edebiyata da göz kırpan besteciler arasında dolaşıyor.
BirKlasik sayfalarında A. Ömer Türkeş, Sabahattin Ali’nin bu yıl 80. yaşını kutladığımız unutulmaz romanı Kuyucaklı Yusuf’u mercek altına alıyor. Seval Şahin ise, DündenYarına sayfalarında Fikret Adil külliyatının sayfalarında geziniyor.
BaşkaDünyalar’da Yankı Enki, beyaz yakalıların dertlerini fantastik dünyalara taşıyan bir şehir fantazyasının peşine düşerken, İkisiBirArada sayfalarında Ceyhan Usanmaz 10 numaralı kamaradan 47 numaralı kamaraya doğru bir gezi gerçekleştiriyor.
GrafikRoman sayfalarında ise Levent Cantek, roman ya da sinema filmi olarak değil, grafik roman olarak yoluna devam eden Dövüş Kulübü’ne değiniyor.
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Serhan Engin, Muallim Naci, Jean-Paul Didierlaurent, Neil Gaiman, Al Sarrantino, Tim Winton, J. Tanizaki, Cemil Kavukçu, Fuminori Nakamura ve Zülfü Livaneli’nin eserlerini güvenilir eleştirmenler Can Semercioğlu, Burcu Bayer, Gökçe Gündüç, Burcu Arman, Seda Ateş, Melisa Kesmez, Kahraman Çayırlı, Ali Bulunmaz ve Adalet Çavdar yorumluyor.
KuşBakışı bölümünün bu ayki konuğu yazar, şair, fotoğrafçı, akademisyen ve koleksiyoner gibi birçok farklı kimlikle tanıdığımız Merih Akoğul.
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Fatih Öztürk’e ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
Editörden
Ceyhan Usanmaz
Tatil sona erdi, okullar açılıyor; şehirler eski nüfuslarına kavuştu, yeni dizilerin ilk bölümleri görücüye çıkıyor, iddialı filmlerin fragmanları birer birer dönmeye başladı… Yayınevlerinden kitapçı raflarına doğru olan akışın hızı da “normale” dönmeye başladı; ne de olsa eylül ayı, yayıncılık sektörü için de bir “yeni sezon” başlangıcı kabul edilir. Yakın bir zaman içinde Ahmet Ümit’in yeni romanını okuyacağımızı biliyoruz şimdiden, Dan Brown’ın Origin’i 3 Ekim’de dünya ile aynı anda yayımlanacak Türkçede de; hatta saat farkı sebebiyle romanı ilk okuyan ülkenin Türkiye olacağı söyleniyor. Bu “yeni sezon”da elbette yeni yazarlarla da tanışacağız; daha heyecanlı “ilk okuma”lar olacağı muhakkak. Ne de olsa bilinmezlik barındırır ilk romanlar. Peki ya plan aşamasındaki ilk romanlar? Belki de hiç bilemeyeceğiz bazılarının hikayelerini…
(Yazının tamamını okumak için tıklayınız.)
Dosya yazısından
Mert Tanaydın
Bir yazarın ilk yapıtının okura ulaştırılırken nereden geçeceği oldukça önemli. Doğrudan okura ulaştırmak adına kendi basımını yapan bir yazar, ki bugünün teknolojisi ve piyasasında çok kolay bir hamle olacaktır, bir ölçüde riskli bir hamle yapmış olacaktır. (Bu yolu seçenlere ünlü bir örnek: Tiyatro oyunculuğu, mağazacılık, gazetecilik, tavuk yetiştiriciliği gibi farklı işlerde çalıştıktan sonra 1899’da yayımcılığa başlar Lyman Frank Baum. Bir sene sonra da 44 yaşında yazdığı ilk çocuk romanıyla turnayı gözünden vurur; daha sonra devam romanı olarak 13 tane daha yazacağı Oz Büyücüsü’nü yayımlamıştır çünkü. Oz Büyücüsü efsanesini kendi elleriyle Broadway’de müzikal olarak uyarlayacak, ölümünden sonra da efsane 1939’da sinemaya aktarılacak, Kansas’tan Dorothy’nin Oz Diyarı’nda büyücüyü aramasını her kuşaktan çocuk bilecektir. Lyman Frank Baum, 1919’da öldüğünde, ardında bu “Oz kitapları”nın yanı sıra 41 roman daha bırakmıştı.) Diğer bir deyişle, kendi basımını yapan bir yazar, yaygın yayıncılık mekanizmaları tarafından ciddiye alınmayabilir, ayrıca metni yayınevi profesyonelleri tarafından ince ayarlardan geçirilmeyecektir bu süreçte. Editörler, metnin kaba yönlerini almakla kalmaz, metnin nereye yönleneceğini ve kimlerle buluşacağını da belirler. Bir romanın hangi yayınevinden, hangi diziden, hangi editörün tornasından çıkacağı bile milimetrik oynamalar yaratacak, yapıtın ve yazarının kaderini değiştirecektir. Yanlış konumlanan bir romanın kaderi yanlış yöne giden otobüse binmiş bir yolcunun kaderi gibi, gereğinden fazla zaman kaybına yol açabilir ve büyük moral bozukluğu yaratabilir. Halbuki deneyimli ellerden geçebilen bir roman, nadiren büyük patlama yapabilse de, yazarının ciddiye alınmasını ve hatta taltif edilmesini sağlayabilir.
(...)
Serhat Tolga Yıkıcı ve Ayşegül Kirpiksiz ile söyleşi
Ece Karaağaç
"Wattpad, yazarlarla okurların yakın ilişki içinde olduğu bir platform. Yazarın da okurun da yaşları birbirine çok yakın, oldukça genç bir kitle. Birbirlerini iyi anlıyorlar, aralarındaki diyalog oldukça kuvvetli. Özellikle yazma aşamasındayken okurlardan gelen bire bir eleştirinin de yazarın hikayesini olumlu anlamda geliştirdiğine inanıyorum. Yayınevleri için ilk kitabı basılacak bir yazarla çalışmak heyecan verici olduğu kadar riskler de taşır. Henüz okuru olmayan bir yazarı tanıtmak çaba ve yatırım ister. Wattpad bu anlamda çok yol gösterici."
(...)
Görseller: Fatih Öztürk, Onur Aşkın
Yeni yorum gönder