"Flaubert 'İşinin başındaki yazar, evrendeki tanrı gibi olmalıdır; her yerde vardır ama hiçbir yerde görünmez,' dediği ünlü sözünü 1852'deki bir mektubunda yazmıştı. 'Sanat ikinci bir doğa olduğundan, bu doğanın yaratıcısı da benzer bir işleyişe sahip olmalıdır. Bırakın her atomda, her boyutta gizli, sonsuz bir vurdumduymazlık hissedilsin. Bunun izleyici üzerindeki etkisi, sonsuz bir şaşkınlık olmalıdır. Nasıl da oldu tüm bunlar?!"
James Wood, Kurmaca Nasıl İşler adlı çalışmasında modern gerçekçi anlatımın kurucusu olarak kabul ettiğimiz Flaubert'in ışığında masaya yatırır kurmacayı. Güzel bir yapaylık içinde tıpkı hayatın kendisi gibi... Peki, işi biraz daha derinleştirelim ve soralım: Ya kurmaca içinde kurmaca, tanrı gibi olanın yarattığı tanrı gibi diğer anlatıcı kahramanlar olursa? Kurmaca içinde kurmaca varsa, aynanın içine gözün görebildiği kadar çok ayna tutulursa? Bunun altından yazar-tanrı ve onun okurları nasıl kalkarlar? Flann O'Brien'ın Ağaca Tüneyen Sweeny'sini okurken, kendimizi anlatının labirentlerinde ne zaman kaybetsek bu soruyla baş başa kalıyoruz. Kurmacanın sınırları, anlatıcının işlevi ve varlığının gizemi gelip dikiliveriyor önümüze. Bütün bunlarla baş etmeyi bırakıp kendimizi bizim için kurulan oyuna bırakabiliriz elbette. Ama yazarın dürtüklemelerinden de kaçamayız. O zaman buyurun O'Brien'ın absürd, grotesk, mitik, mizahi, saçma ve kesinlikle baş döndürücü evrenine...
"Brian O'Nolan, Flann O'Brien'ı yarattı; Flann O'Brien Ağaca Tüneyen Sweeny'nin anlatıcısını yarattı; Anlatıcı Trellis'i yarattı; Trellis Furriskey'i yarattı...Hangi anlatı seviyesinde olduğunuza, anlatıcının kim olduğuna dikkat edin; örneğin kitabın anlatıcısının hatıralarını, anlatıcının yazdığı kitaptan bölümleri, ya da bu kitabın içindeki kitabın kahramanlarının anlattığı bir hikayeyi okuyor olabilirsiniz."
Kitabı yayına hazırlayan Armağan Ekici'nin bize tavsiyeleri... Hal böyle olunca anlatması biraz zor, evet. Ama kısaca özetlemeye çalışayım. Cimri amcasıyla birlikte Dublin'de yaşayan, tembel bir üniversite öğrencisinin hikayesidir aslında okuduğumuz. Hemen her öğrenci gibi o da sokaklarda aylaklık eder, kafayı çeker, felsefe ve edebiyat konuşmayı, gevezelik etmeyi sever. Ama diğerlerinden bir farkı vardır, bütün bunların dışında yatağında yatar, okur ve yazar. Zamanını çoğunlukla yatağında okumakla ve romanını yazmakla geçiren tembelimiz yazdığı romanda, kendisi gibi yine vaktini yatağında geçiren ve yine kendisi gibi bir roman yazan Trellis'i anlatır. Ancak Trellis'in yazdığı ve diğer yazarlardan ödünç aldığı karakterler zamanla kontrolden çıkacak ve kötü yazarlığın bedelini ona fena ödeteceklerdir.
Ağaca Tüneyen Sweeny bir İrlanda romanı. Daha doğrusu olası bütün İrlanda romanlarına dair bir deneme. Nefis bir Dublin betimlemesi yapar bize O'Brien. Dublin betimlemesi deyince aklınıza hemen James Joyce'un geldiğini biliyorum. İşte bu nokta da da romanın hikayesinden kitabın hikayesine geçiyorum.
Kitabın hikayesi
Ağaca Tüneyen Sweeny, Brian O'Nolan'ın ilk romandır. Flann O'Brien adıyla yayımlanmıştır. Yazar 28 yaşındayken basılan kitabın ilk baskısından 244 adet satılmıştır ki, Londra'daki yayınevine düşen bir bomba kitabın diğer tüm kopyalarının yok olmasına sebep olur. Ancak tuhaf bir tesadüf sonucu kitap James Joyce'un eline geçmiş ve yazarın hayatında son okuduğu roman olmuştur. Joyce romanı çok beğenir. "Hakiki bir mizah duygusuna sahip, gerçek bir yazar," der yazarı için. Ve belki de bugün onu okuyabilmemize sebep olur. Ancak O'Brien bir yazar olarak, yazdığı kitap kadar şanslı değildir. Yazdığı ikinci kitabı bastıramaz, genç yaşta hayata veda eder.
Kitap aynı şekilde Borges'in de eline geçmiş ve onun da beğenisini kazanmıştır: "... pek çok labirent saydım size, ama bunların hiçbiri Flann O'Brien'ın kısa zaman önce çıkan kitabı Ağaca Tüneyen Sweeny kadar karmaşık değil. Ağaca Tüneyen Sweeny yalnızca labirent değil; kitap İrlanda romanını yaratmanın pek çok olası yolu üzerine bir tartışma, İrlanda'nın tüm stillerini örnekleyen ya da parodisini yapan düzyazı ve nesir alıştırmalarından oluşan bir repertuar aynı zamanda."
Borges'in ve Joyce'un da dediği gibi müthiş bir kurmaca labirent bekliyor sizi Ağaca Tüneyen Sweeny'de. Kolay bir okumayı unutun, eğlenceli bir oyunun mütevazı izleyicisi olmayı unutun. Oyunun bir parçası olmaya hazır olun. İnsan zihnin derinliklerinde kaybolmamanız ve sizi kaybetmeye çalışan hikayelerin içinden çıkmanız gerekiyor. Bambaşka bir okuma deneyimi sizi bekliyor.
Çeviri üzerine bir not: Ağaca Tüneyen Sweeny, tahmin edileceği üzere çevrilmesi oldukça zor eserlerden. Anlatımın karışıklığından, dilinin çoksesliliğinden, zamansal ayrımlardan, söyleyiş biçimleri arasındaki farklılıkları kurmak oldukça zor. Kısacası zorlu bir işin içinden kalkmış Gülden Hatipoğlu. Ama yine de bir tutukluk seziliyor. Keşke o da sezilmese.
* Görsel: Mert Tugen
Yeni yorum gönder