“Her bahar zambaklar açmaya başlayınca –bir emre itaat edercesine- onların resmini yaparım. Böylesine buyurgan başka bir çiçek yoktur. Belki de taçyapraklarının açılış tarzıyla ilgili bir şey bu, adeta önceden basılmış gibi. Zambaklar kitap gibi açılır. Aynı zamanda mimarinin en küçük ve en mükemmel yapı sanatı örneğidirler. İstanbul’daki Süleymaniye Camii’ni düşündürürler bana. Zambaklar kahin gibidir: şaşırtıcı oldukları kadar sükunet vericidirler.” Sadece zambaklar mı, bence şaşırtıcı olduğu kadar sükunet verici olan büyük ölçüde John Berger’ın kendisidir…
Bento’nun Eskiz Defteri, Berger’in eskiz defteri… Bento dediğimiz Spinoza’nın adı. Spinoza öldükten sonra mektupları, yazıları, notları kurtarılmış ya, resim yapmayı çok sevdiği bilinen filozofun eskiz defteri tarihin karanlık sularına gömülmüş. İşte John Berger, o eskiz defterini tarihin karanlık sularından çıkarıp kendi elinin marifeti ve zihninin ışığıyla yeniden yaratmış. Spinoza, nasıl görürdü, nasıl bakardı, nasıl çizerdi, nasıl düşünürdü? Ve bütün bunlar bende nasıl yeniden tezahür edebilirdi? İşte bu düşünce John Berger’ın temel izleği olmuş ve filozofun müthiş eseri Ethika’dan pasajlar eşliğiyle yepyeni bir eskiz defterine dönüşmüş.
Berger’ın bir eli ve bir gözü hep toprakta, doğada. Mürdüm eriklerinden zambaklara, manolyalardan ölü porsuklara, bir demet maydanozdan Filistinli bir zeytin ağacına uzanıyor. Diğer eli ve gözü ise sanat, edebiyat ve felsefenin içinde… Spinoza eşliğinde, Çehov’dan Dostoyevski’ye, türlü dönemlerin ressamlarından dünya üzerinde tanıdığı pek çok muhalif zihne uzanıyor. Onları dil ve resim aracılığıyla birbirine bağlıyor ya da yeri geldi mi tel tel çözüyor.
Önce anlatıyor, önce sanki tüm soruların cevabını veriyor, sonra teker teker soruyor Berger… Söz gelimi Karamazov Kardeşleri halk kütüphanesinde arayıp bulamayınca ve iki basımının da o anda başka kişilerde olduğunu öğrenince, kitabı bulamamamın üzüntüsünden çok o anda onu okuyanlarla bir duygudaşlık bağlantısı kuruveriyor hemen içinde. Karamazov Kardeşler’i koltuğuna gömülüp okuyan kimse uzaktan akrabam sayılır diyor, çünkü aile bağlarının yarattığı karışık ve çatışmalardan azadedir bu tür hikayeler. Ve onlar biyolojik değil rastlantısal atalarımızdır, bizi şekillendiren. Berger; edebiyatı, hikayeleri, toplumun içinde kan pompalayan damarlar gibi görmektir. “Sanki hikayenin kan dolaşımıyla, insanın hayat hikayesinin kan dolaşımı birbirine karışmış gibidir.”
Ya hayran olduğu yazarlardan biri olan Platonov’u çizmeye, kavramaya çalışma şekli? Platonov’un bir portre hikayesini çıkarmaktadır Berger. Platonov’un işçiliği, çocukluğu, babalığı, kişisel özgeçmişi ve bütün bunlardan ayrıştırılmaması gereken yazarlığı, yazıp çizdikleri ve bu yazılıp çizilenler içinde Berger’ın aklında kalanlar... Nasıl çizilir Platonov, nasıl bir portre olmalıdır onunkisi? Berger, düşünür, nüfuz eder, bir Platonov olarak belki de kendini yeniden var eder. Ortaklaşa bir hayat arzusu ile mesafe önsezisi arasında salınır. Onun için bir insanın portresini yapmak bir buluşma özlemi olduğu kadar aynı zamanda bir vedadır. “Dönüşümlü olarak sonsuza dek”.
İşte Spinoza’nın kendisi de buralarda ortaya çıkar hep. Böyle bir takiptir Berger’ın filozofa uyguladığı, dönüşümlü olarak sonsuza dek… "Bir uçuruma uzun süre bakarsanız uçurumun da size baktığını anlarsınız," diyen Nietzsche’yi hatırlamamak elde değildir.
Bento’nun Eskiz Defteri, içinde yer alan Berger çizimleri, Beril Eyüboğlu'nun çevirisi ve baskısıyla da son zamanlarda elime geçen en şahane kitap.
Yeni yorum gönder