Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Bu sırrı bilemezsin, demedim mi?!




Toplam oy: 1110
Thierry Zarcone
Kabalcı Yayınevi

İnsan niye yaşar? Soyunu devam ettirmek için mi? Adına dünya dediğimiz maddi evrenin yasalarınca hayatta kalmak, bu çerçevede ilerlemek, yükselmek için mi? Yoksa sırra ermek için mi? Eğer öyleyse sır nedir? Bu soruya cevap vermek öyle güç ki, Bosnevi’nin 19.yy’da dediğine geliveririz hemen: “Sırrım sır olmuştur sırrım bilince”. Denizdeki tek bir dalgayı takip etmek, gökyüzündeki yıldızları saymak, ağaçların şarkısını dinlemek gibi anlaşılabilir, olası, bir o kadar imkansız ve yine de vazgeçilmezdir sırra erme çabası. Bu yüzdendir ki dünya söz konusu heveste ilerlemek için çeşitli araçlarla doludur; vahşi doğa, sanat, dini ve batıni inançlar. Ve elbette kültürel okumalar yapan şahane araştırmacılar…

İslam araştırmaları ve Türk-İran bölgesi düşünce tarihi uzmanı, Thierry V. Zarcone. Modern Türk ve Orta Asya tarihine ilişkin çeşitli kitaplara imza atan yazarın temel çalışma alanlarından biri de Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye, Orta Asya ve Doğu Türkmenistan’da sufizm tarihidir. Hal böyle olunca da ortaya son derece ilgi çekici çalışmalar çıkmıştır. Tıpkı elimizdeki “İslamda Sır ve Gizli Cemiyetler” gibi…

“İslamda Sır ve Gizli Cemiyetler”de, daha çok Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gizli cemiyetlerin tarihine, bunların algılanış biçimine, nasıl yorumlandığına ve dönüştürüldüğüne odaklanmış Zarcone. Masonik örgütlenme biçiminin 18. yy’dan itibaren Osmanlı coğrafyasında bilinmeye başlandığını ve kendi kültürleriyle aşinalığından ötürü Osmanlı İmparatorluğu’nda yerleşip yaygınlaşma fırsatı bulduğunun altını çizen yazar tam bu noktada Doğu ve Batı kültürünün ayrıldığı önemli bir noktayı işaret ediyor: “Osmanlı ve İranlı, masonlukta insanın tekamülünü amaçlayan manevi bir yol ve siyasal sistemlerde reform yapabilecek bir fikir cemiyeti bulur.  Doğu’da birleşen bul yol, Batı’da birbirinden kopmuş, ayrılmıştır.”  İşte bu önemli farklılık gizli cemiyet anlayışının sırtına İslam ve Doğu kültürü giysilerini geçirerek bir anlamda mükemmelleştirilmesi, düzeltilmesi ve dönüştürülmesini sağlar.    

Doğu’nun gizli cemiyetleri, ritüelleri, kapalılıkları, zamanlarının siyasetini, kültürünü, ekonomisini etkileme biçimleri, gizli işaretleri, sembolizmleri ve misyonları bir yana, ortak bir potada buluşurlar hep: Sır… Tıpkı carbonarolar ve masonlar gibi… İyi korunan ama her zaman da ihanete uğrayan bir sır. İşin ilginç kısmı, çeşitli edebiyat eserlerine konu olması, kültürel hayatta eleştirilerden bolca nasibini alması, hükümdarlardan devlet yöneticilerine dek pek çok yüksek meraka mazhar olmasına rağmen, söz konusu sır, araştırmacıların ilgisini çekmemiştir. Gizli cemiyetlerin İslam’daki dini ve felsefi rolü, merkezinde yer aldığı sosyolojik anlam ve çeşitli boyutları hemen hiç sorgulanmamıştır. Üstelik Zarcone’un araştırmasında kısmen doldurduğu bu alan, gizli cemiyetlerin yapısal özelliklerinin, temel ayrılıklarının ya da aykırılıklarının da göstergesidir. Yani bir gizli cemiyet “sırra” erme biçimiyle, izlediği simge yoluyla kendini belli etmektedir.

Dolayısıyla gizli cemiyetlerde sır konusuna ayrı bir bölüm açmış Zarcone. Sufi tarikatlarını ve özelikle de Bektaşiliği, hem bir sırlar cemiyeti hem de erginlenmeci bir cemiyet olarak tanımladığı masonluğun Doğudaki tezahürü olarak yorumlamaktadır. Bu tartışmalı yorumu özellikle Bektaşiliğin örgütlenme biçimini ve sırrı koruma tavrını tarih içinde, çeşitli örneklerle ele alarak temellendirmiş, diyebilirim.

Bütün bunların yanı sıra İttihat ve Terakki’den Tarikat-ı Salahiyye’ye tarih içinde kültürel ve siyasal hayata damgasını vurmuş irili ufaklı pek çok masonik örgütlenme biçimlerine de ayrıntılarıyla yer veren çalışma, bir yanıyla geçtiğimiz üç yüzyılın farklı bir kültürel okumasını da yapıyor. “Sır”ın peşine düşenlerin dikkatine… 

Yorumlar

Yorum Gönder


bu kitabi bir musluman yazamazdi cunku toz konduramayacagı noktalar vardır. ama tum muslumanlar okumalı

57%
43%

"eğer öyleyse sır nedir ?" cümlesini görünce çok sevdiim mevlana şiirinden alıntı yapmazsam çatlarım falan ;....-peki sır nedir-tanrı tektir-....böylece güvenli bi mesafe de kazanmış oluruz.çıkıntılığa devam edip,hurufilikten bahis var mı diye de sorabilirim.

48%
52%

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.