Ot, meze, ara sıcak, balık, salata, ekmek, tatlı, likör ve kahve… Çeşitlerden de mesela, radika, şevketibostan, biberiyeli levrek marine, midyeli barbunya pilakisi, ızgarada kalamar dolması, tavada dilbalığı, zeytinli ekmek ve enginar tatlısı ve satsuma likörü ve az şekerli kahve…Bu aslında bir düş sofrası…
Bu kadar çok çeşit olacak, hepsinden azar azar tadılarak, doyulmamaya çalışılacak, gece de uzamalı, likör ve kahveye muhakkak yer kalmalı… Peki nerede bu düş sofrası? Diyelim ki parayı pulu gözden çıkardınız, kırk yılın başı yaptınız… Bütün bunları nerede bulacaksınız… Şehirlerin hali malum, bir parlayıp bir sönen yıldızlar gibi mutfakları, restoranları… Bir bakıyorsunuz nefis tatlarla hayatınıza girmişler, bir bakıyorsunuz lezzetlerini usul usul azaltarak yok olup gitmişler… Bilenler bilir aslında, adres çoğu zaman bellidir: Cibalikapı Balıkçısı… Gazetecilikten gelip Cibalikapı Balıkçısı olan Behzat Şahin’in mutfağı, yaklaşık on iki yıldır giderek artan bir özen ve hassasiyetle düş sofraları kurar durur önümüze. Ya, şimdi “Cibalikapı Balıkçısı’ndan” ile bu sofraları evde kendi kendimize kurmamız için nefis bir çalışmaya imza atmış.
Doğrusunu söylemek gerekirse, yemek kitaplarına dair hevesli ilgim son zamanlarda günden güne sönmekte… Kitaplar ve gurmeler çoğaldıkça, herkes hayatın anlamını bulmuşçasına yemekten konuşup, yemeklerin de lezzeti azalıp sıradanlaştıkça olayla arama bir mesafe koymuştum. Öyle ki, sözünü ettiğim düş sofrasında oturma fırsatı bulduğum Cibalikapı Balıkçısı’nın kitabını bile alana kadar çalışma ikinci baskısını yapmıştı bile… Ancak nihayet elime aldığım “Cibalikapı Balıkçısı’ndan”ın sayfalarını birer birer çevirdikçe eski hevesim an be an yerine geldi. Hele ki kolları sıvayıp birkaç tarifi de başarıyla hayata geçirince… Basbayağı bağlandım işte mutfağa yeniden… Ev hanımlığından hallice sonradan gurmeliğim iyiden iyiye nüksetti…
Behzat Şahin, öncelikle gazetecilik mesleğinin getirdiği titizlik ve yalınlıkla bir yemek kitabı yaratmış, diyebilirim. Verdiği tarifler gereksiz süsten püsten uzak, anlaşılır ve sade bir dille yazılmış. Bir ocağın başına geçip pişirme işi değil bu. Kurutmak, dinlendirmek, mayalamak, iyi niyeti işin içine katmak ve elbette mevsimleri beklemek…Yıllar boyu denenmiş, türlü damak zevklerinden geçerek saflaşmış tarifler bunlar. Her tarifin muhakkak bir fotoğrafı da var, ki bütün fotoğraflar yine Behzat Şahin’e ait. Sırf bu kitap için fotoğraf çekme konusunda kendini geliştirerek tam bir yıl boyunca çalışmış Şahin. Her yemeğin bir zamanı, bir mevsimi var her şeyden önce çünkü. Gerçek yemek zaman ister, der gibi kitabın her satırında, öncelikle yemekte kullanılacak malzemelerin üretim ve işlenme süreci, sonrasında tariflerin keşfi, geliştirilmesi ve nihayetinde sofraya getirilmesi...
Sadece tariflerle yetinmemiş yani yazar, hangi ürünü niye tercih ettiğini o ürünü üretip işleyenleri bize tanıtarak, küçük ve keyifli röportajlar yaparak da anlatmış. Deniz kıyısından topladığı kayakoruklarını nefis kayakoruğu turşularına dönüştüren Şuayip Yılmaz, kırma zeytincilik yaparak bir hayatı ve bir kültürü devam ettiren Ayvalıklı Sinan ve Nazlı Sucu, ömürlerinin yirmi beş yılını dağ bayır dolaşarak ot toplamaya adamış Asiye ve Abdullah Arabul çifti’nin kısacık hikayelerinden bir işi dürüst ve ahlaklı yapmanın hayatı nasıl da zenginleştirdiğini görüyoruz. Tıpkı kitap boyunca git gide zenginleşen düş soframız gibi…
Merhaba,
Artık çalışıyor, teşekkür ederiz...
idefixe'den satın al linki çalışmamakta..
Yeni yorum gönder