Joseph Conrad, İngiliz dilinin en sevilen İngiliz olmayan yazarlarından. Denizin yazarı, modernizmin öncüsü... Karanlığın Yüreği, Nostromo, Lord Jim gibi Türkçeye çevrilmiş yapıtlarından tanıyoruz onu. Gerçeği, insan ruhunun derinliklerinde yatanları, bilincin yaşamı ve dünyayı algılayış biçimini sorgulayan, ele alan, ince ince işleyen bu büyük yazarın Türkçeye ilk kez çevrilen çalışması “Talih” de adı üstünde yaşamlarımız üzerinde etkin bir güç olan talihi, rastlantıyı irdeleyen bir roman. Talih dediğimiz şeyin şaibeli varlığını, insanın şaibesiz varlığıyla örtüştüren şeyin ruhdaki izdüşümlerini takip eden, yaşam boyu önümüzde açılan kapıların kaynağını sorgulayan bir roman...
Karanlığın Yüreği’nden tanıdığımız Marlow karakterinin ağzından aktarılan bir öykü okuyoruz “Talih”de de. Marlow hikayeyi anlatıyor ama öykücü farklı bir kişi. Hiç tanımadığımız, huyunu suyunu, yönelimlerini pek bilmediğimiz bir anlatıcı, bir aktarıcı sadece. Bir gece tesadüfen karşılaştıkları eksantrik bir gemicinin, Powell’ın, etkisiyle önümüzde açılan hikaye Marlow’un bildikleriyle yön değiştirir, çekici hale gelir anlatıcının nezdinde ve Marlow uzun uzadıya başlar anlatmaya gördüklerini, duyduklarını. Powell’ın genç bir gemici olarak kabul edildiği ilk geminin kaptanı ve eşinin hikayesidir bu. Marlow, sayfiyede ahbaplık ettiği biraz donuk ve tuhaf, ama dönemin orta-üst sınıf İngiliz ailelerini ve ahlak anlayışını temsil eden bir aile aracılığıyla şahit olmuştur bu hikayeye.
Romanın başkahramanı bu ailenin koruma altına aldığı Flora De Barral’dır. 20. yüzyılın ilk yıllarında İngiltere’de bankerlik yapan ve hızla batan bir adamın unuttuğu kızıdır Flora. Annesinin erken yaşta ölümünden sonra babası tarafından bakıcıların, hizmetçilerin eline bırakılmış, babasının tutuklanmasının ardından da tamamen unutulmuştur. Talih, Marlow’un ahbaplık ettiği bu aileyi kızın karşısına çıkarmış, onu bir şekilde sahiplenmelerine yol açmıştır. Kadınların yaradılışlarına dair ilginç görüşleri olan Mrs. Fyne, kıza özel bir ilgi gösterip onu bir yandan İngiliz ahlakına göre yetiştirirken bir yandan da kadınların toplum içindeki ezilmiş, ikinci plana itilmiş durumlarını sorgulamasını sağlar. Mrs. Fyne 20. yüzyılda uyanan kadın hareketinin erken temsilcilerinden biri olarak çıkar karşımıza. Ancak Marlow’un Mrs. Fyne’a karşı, kadın bilinçlenmesi, kadın yaradılışına dair görüşleri biraz karışıktır. Dişil bilinçle inşa edilmiş bir dünyanın çok ama çok farklı olacağını kabul etse de, kadın denen yaratığın tutarsızlıklarından muzdarip bir erkek profili çizmekten çekinmez. “Kadınlar (...), dünyayı tek başlarına becerebildikleri kadar çekici kılmayı üstlenmiş olsalar, o zaman bu tutarsızlıklar dünyasının çok eğlenceli bir yer olacağını yeniden söyleyebilirim. Ayrıca koşul çok önemli. Çünkü dünya eğlenceli ve büyüleyici bir yer olmaktan çıkınca, tutarsızlıktan daha kışkırtıcı bir şey bulunamaz; böylece boyun eğmiş erkeklerin kapıldığı öfkeyle sert ve denetimsiz bir biçimde harekete geçme ve sözünü ettiğim dünyanın ince dokusunda kendine dirsekleriyle ite kaka, rastgele bir yol açma tehlikesi ortaya çıkar. Söz konusu dünya için öldürücüdür bu. Çünkü hiçbir şey bozulan bu ince dokudan daha umarsız ve acınacak durumda olamaz. Kendi eserlerinden tiksinti duyacak ilk kişilerse, yine kadınlar olur.” Neyse ki romanın anlatıcısı bu konu da Marlow’la aynı fikirde olmadığının sık sık altını çizer.
Fynelar tarafından koruma altına alınan, sahip çıkılan Flora’nın Mrs. Fyne’nın kaptanlık yapan erkek kardeşiyle kaçıp aileye ihanet etmesidir romanın esas düğüm noktası. Yaşamda tek başına kalan kadının toplum içindeki umutsuz çıkışsızlığını yaşayan Flora kolay yolu seçmiş, kendini koruyup kollayacak ilk erkekle yaşamını güvence altına almıştır. Onun bu yönelimi roman boyu sorgulanır. Özellikle kadınlara öğütler yazan Mrs. Fyne, bu durumu kabullenemeyecektir.
Ancak talih, Flora de Barral’nın yüzüne mucizevi bir şekilde güler. Kendini sattığı adam, sevgi dolu, anlayışlı, Flora’nın daha önce hiç rastgelmediği bir yaşam biçimi olan farklı bir adamdır. Mutluluk denen şey her ikisinin de yüzüne uzun süre gülmeyecektir yine de. Zira, talihin kapıları insan yaşamında açıldığı hızla birbiri ardına kapanır.
Talih, yazarın diğer kitaplarının aksine, denizden ziyade daha çok karada geçen bir roman; denizcilerin gözünden karada olan bitenlere, karada yaşayan insanların talihine bakan...
Yeni yorum gönder