Mary Shelley, ölümsüz eseri Frankenstein’ın bir yerinde unutulmaz bir cümle kurar: “Sen yaratıcımsın, ama ben senin efendinim, itaat et!” Çünkü yaratan ile yaratılan arasındaki en değişmez ve belki de en kahredici noktayı görmüştür Shelley; yaratılan, karanlık çukurunun sefaleti içindeyken, onu yaratanın mutlu olması mümkün değildir. Güç, mutsuzluk getirir, mutluluk peşinde koşan insan ruhu ise daima kendi yarattığı hayatın kölesidir… Dünya üzerinde yazılan hemen her Frankenstein hikayesinin temel dinamiğinde mutluluk arayışıyla yola çıkan bir yaratım özlemi vardır. Ve hikaye, yaratılana itaatle sonlanan bir tür felaketle nihayetlenir illa ki. İşte Chuck Palahniuk’un Türkçeye yeni çevrilen Bir Haz Markası: Beautiful You da bu türden bir Frankenstein hikayesi. Hatta tam olarak tanımlamak gerekirse, günümüzde geçen distopik ve orgazmik bir Frankenstein hikayesi!
Haz... İnsan ruhunu ve bedenini peşinden koşturan bu kelimenin hâlâ en bilinmez, en karanlık ve en gizemli bölümü ise kadın orgazmı. Palahniuk, bu bilinmezliğin içine bir adım atıyor, ve işi bir parça daha zorlaştırmaya niyetleniyor son romanında. Erkekle olan ya da erkeğin yüzünden olamayan bu dişil fiziksel etkinliğin içinden erkeği çıkarıyor ve felakete sürüklenen bir dünyayla bizi baş başa bırakıyor. Hazla yeniden doğan kadının karşısına, hazla ölen, haz yüzünden ölen kadını koyuyor; Gri’ni Elli Tonu’na rahmet okuturken, feminizmin de dişlerini bilemesine yol açıyor.
Hikayemizin kahramanı Penny, taşradan New York’a okumak ve çalışmak için gelmiş, alt-orta sınıf bir Amerikan kasaba kızı. Hayatında her şey aslında tahmin edileceği gibi, bir ipin üzerinde düşmemeye çalışarak geçiyor. Doğru dürüst bir erkek arkadaşı yok, doğru dürüst para kazanamıyor, öyle ahım şahım güzel değil, avukatlık kariyeri ise baro sınavına çakılıp kalmış, kahve getirip götürmekten ve her gün biraz daha ezilmekten ibaret. Ancak bize dayatılan hemen her popüler Amerikan hikayesinde olduğu gibi hayatını değiştirecek beyaz atlı prensine kavuşması çok sürmüyor. Ülkenin ve dünyanın en zengin adamıyla tesadüfi bir çarpışma sonrası tanışan Penny, onun dikkatini çekmeyi başarıyor. Buraya kadar her şey kapitalizmin yarattığı romantik komedilerden farksız. Ama bir dakika, ya hikayenin başında okuduğumuz o tuhaf tecavüz sahnesine ne demeli? Ya da bu beyaz atlı prensin tuhaf adına: Cornelius Linus Maxwell, yani halkın değişiyle Climax-Well, yani orgazm pınarı. Penny kısa bir süre içinde dünyanın en zengin insanlarının arasına karışıyor; Max’ın sevgilisi statüsünde. Ancak sözünü ettiğimiz tuhaflıklardan biri de Max’in onunla cinsel ilişkiye girmeye yanaşmaması. Hikaye burada kilitlenmiyor ama, hikaye asıl olarak Max’in Penny’le cinsel ilişkiye girmesinden sonra başlıyor. Palahniuk sayfalar boyu son derece ayrıntılı bir şekilde kadın orgazmında odaklanıyor. Çünkü anlıyoruz ki Penny, ortalama kadınlar için piyasaya sürülecek haz oyuncakları için kullanılan bir denek! Max onun orgazmını o kadar ileri seviyelere götürüyor ki, hazdan kelimenin tam anlamıyla ölümün kıyısından dönüp duruyor. Aylarca bir kobay, bir cinsel köle gibi sadece yemek yiyerek ve orgazm olarak yaşıyor Penny. Ta ki Max’in onunla işi bitene dek.
Penny postalandıktan sona piyasaya sürülen Beautiful You marka haz oyuncakları bütün ülkeye ve dünyaya hızla yayılırken distopyamız da başlamış oluyor. Dünya üzerindeki bir milyar kocayı açıkta bırakan Beautiful You ürünlerinin kullanımıyla birlikte kadınlar kamusal alandan hızla el etek çekiyorlar. Yatak odalarında, köprü altlarında, sokak aralarında kendi kendilerine orgazm olmaktan başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen kadın nüfusu hızla düşüyor. Çünkü hazzın sonu yok, çünkü hazzın ikiz kardeşi ne yazık ki ölüm!
Erkeklik problemi
Kadınların yokoluşunun ardından erkekler ayaklanıyorlar haliyle. Ancak Climax Well -piyasayı ele geçirmek, kadınları ele geçirmek demek olduğu için- dünyanın yeni sahibi artık. Haz oyuncakları aracılığıyla tüketim alışkanlıklarını da belirliyor. Bu anlamda Bir Haz Markası: Beatiful You’da Palahniuk’un dünyayı eleştirirken onu ve kadınları düz bir okumaya tabi tuttuğunu söylemeden geçmeyeceğim. Kadın, tüketim alışkanlıkları, piyasa egemenliği ve güç yönetimi ilişkisini doğru görüyor belki ama onun çığrının çıktığı ve distopyaya dönüştüğü anda kadınlara haksızlık ediyor kanımca; en başta da kahramanına. Burada çok temel bir erkeklik problemine dönüş yapıyor çünkü yazar, erkekle ya da kendi kendine fark etmez, kadının aldığı hazzın dünyayı felakete sürükleyeceği korkusunu taşıyor.
Stadyumlarda erkekler tarafından yapay penislerin ve türlü seks aletinin yakıldığı dev ateşlerin dumanı tüter, Beautiful You markasının devasa binaları önünde kilometrelerce kuyruk perişan kadınları birbirine düşürürken Penny, Max’e savaş açıyor elbette. Dünyayı ve kadın cinsini mahveden bir planın gönüllü kobayı olmasının izlerini silmek için harekete geçmesi lazım. Ama Max’le boy ölçüşmek mümkün olabilir mi; hele ki kendi geçmişinde ve yaradılışının temelinde onca bilinmez varken…
Bundan sonra anlatacaklarım heyecanla ilerleyen hikayenin tadını kaçıracak şüphesiz. Ama hazzı hazla silmek diye bir şey varsa, Palahniuk’un kahramanı aracılığıyla yapmaya çalıştığı şeyin bu olduğunu söyleyebilirim.
Palahniuk’un beden ve zihin ilişkisi üzerine şamanik bir yaklaşımı vardır. Bu hikayesinde de bizi yine, insan bedenini boşlamayan, onun isteklerini ve ihtiyaçlarını hafife almayan şamanik bir sona hazırlıyor. Ama bir yandan sağlam bir sistem eleştirisi getirirken diğer yandan seksizmin kuyusuna düşüyor yine de. Sıkı bir roman ortaya çıkarırken yine eril dilden bir parça sınıfta kalıyor. Palahniuk gibi bir yazarın dili için bu çok tartışmalı bir konu şüphesiz ama sanırım yine en çok feminist okumalara tabi tutulmaktan başını alamayacak gibi görünüyor.
* Görsel: Nihan Sarı
Yeni yorum gönder