Dünyayı ve insanlığı yarattıktan sonra gönderir onları Tanrı yanımıza. Amaçları insanoğullarını ve kızlarını gözlemek, gözetmektir. Bu yüzden adları da gözcüdür zaten; gözcü melekler… Meleklerin de erkekleri ve dişileri vardır, cinsiyetsiz değildirler. Malumumuz şu erkeklik mevzuu, ister semavi ister dünyevi olsun, her düzlemde aynı; gözcü meleklerin erkekleri insan dişilere göz dikerler kısa süre içinde ve onlarla çiftleşirler. Bir noktada Tanrı duruma el koyar, gözcüleri Şeytanağzı mağarasının derinliklerine hapseder sonsuza kadar. Onlar yeryüzünün ilk düşmüş, düşkün meleklerindendir şimdi. Ancak gözcü meleklerden olma, insan kızlarından doğama Nefiller yeryüzünde cirit atmaktadırlar artık. İnsanlığa, savaşmayı, öldürmeyi, entrikayı ve sanatı öğretmektirler harıl harıl. Kendi iktidarları adına insanları köleleştirmekte, ellerinde oyuncak etmektedirler. Derken Tanrı işe yeniden el koymaya karar verir. Dünyaya büyük bir tufan gönderecek, cümle Nefilleri ve onların kurduğu düzeni yok edecek, insanlığı düşmüş, asi meleklerin ellerinden kurtaracaktır. Ama mukadderat, bu plan da işe yaramaz, Nefillerden biri Nuh’un gemisine, Nuh’un büyük oğlu Yafet olarak sızmayı başarır. Tufandan sonra Nuh’un diğer iki oğlu Ham ve Sam, Afrika ve Ortadoğu halklarının temelini oluştururlarken, sahte oğul Yafet de tüm Avrupa’ya soyunu yayar. Bugün gelinen noktada düşkün meleklerin ve dünyaya hükmeden batı medeniyetinin yatağıdır Avrupa, melekler buradan tüm dünyaya uzatmışlardır ellerini. Ortaçağ’da insanlıktan yana ivme kazanan bu savaş günümüze gelene dek kaybedilmiştir. Meleklerin iktidarı yeryüzünde kökleşmiş ve onlara karşı yeraltına kapanmış bir avuç melekbilimci savaş vermektedir. Tanrı ise asi melekleriyle insanlar arasındaki bitmez bilmez savaşın seyircisi pozisyonundadır hali hazırda…
Bu yarı dini yarı mitolojik masal tadındaki anlatı Amerikalı yazar Danielle Trussoni’nin dikkatleri fazlasıyla üstüne çeken romanı Asi Melekler’in de çatısını oluşturuyor. Benim kişisel olarak düalizmle ilişkim karmaşıktır. Yeryüzündeki maddi ve manevi düzlemde karşımıza çakan ikiliklere zaman zaman kendimi kaptırsam da, bu ayrışmada insan benliğini oyuna getiren özellikle dini bir ayartıcık da bulur gibi olurum. Huylanırım açıkçası. Melekler mevzuunda ise evrende var olan iyiliğin, saflığın, doğruluğun naif bir temsilini görme eğilimindeyimdir genellikle. Tabii işin içine düşmüş melek, şeytan ve İbrani asıllı insan-melekler, yani Nefiller girince ve tektanrılı dinlerin medeniyetinde yaşadığımızı bir kez daha kavradığımda, ruh halim değişir ister istemez. Bu kafa karışıklığına müteakip karşıma çıkan “Asi Melekler” için, din, gizem, mitoloji ekseninde durumumu netleştirdi diyemem elbette. Ancak şaşırtıcı biçimde başarılı kurgusu, akıcı dili, derinlikli işlenmiş karakterleri ile artık kabak tadı vermeye başlayan gizemci tarihi gerilim romanları arasında parladığını, hatta vampirizm akımının yanında yeni bir tür yaratmaya aday olduğunu bile söyleyebilirim.
Romanımızın kahramanı genç bir rahibedir.12 yaşında babası tarafından Azize Rose Manastırı’na bırakılmış, manastırın melekbilim koleksiyonuyla ünlü kütüphanesinde çalışan, genç ve sebatkar rahibe Evangeline’nin hayatı bir mektupla kökünden değişmeye başlar. Verlaine adında bir sanat tarihçisi, Percival Grigori adında zengin ve tuhaf müşterisi için yaptığı araştırmada, ünlü Rockefeller ailesinin bir üyesi olan Abigail Rockefeller’la Azize Rose Manastırı arasında bir bağlantı keşfetmiştir. Bu bağlantı İkinci Dünya Savaşı sırasında Rodop Dağları’nda yapılan inanılmaz bir keşfin de ipuçlarını taşımaktadır. Evangeline ve Verlaine, kendilerini kısa bir süre içinde meleklere ve mitolojik bir efsanevi çalgıya dair yapılmış bu keşfin yol açtığı savaşın ortasında bulurlar. Söz konusu keşifte bulunan ve büyük çabalarla saklanan lir, kimin eline geçerse dünya tarihi ona göre değişecektir çünkü. Savaş ise, melekbilimciler ile kötülük melekleri arasındadır.
Evangeline, hızla içine çekildiği bu savaşın ortasında, mektup üzerine mektup açacak, geçmişine ve ailesine dair sırları birbiri ardına öğrenecek, mitolojik şifreler çözülürken son derece beklenmedik bir sona doğru koşmaya başlayacaktır. Beklenmedik bir sona dair koşan yalnız o değildir elbette, ünlü ve çok kuvvetli bir Nefil ailesinin varisi Percival Grigori’nin de hayatı bu lirin ele geçirilmesine bağlıdır. Zaman içinde insanlarla çiftleşmekten bozulan Nefil soyunun en dramatik üyelerinden biridir Grigori. Tuhaf bir hastalığa yakalanmış, o görkemli, ışıl ışıl kanatları çürüyüp dökülmüş, bedeni iflas etmeye başlamıştır. Derdinin devası ise malumumuz, o efsanevi lirdir. Dolayısıyla insanlar ve melekler arasındaki bu savaş kişisel düzlemde de bütün yıkıcılığıyla yaşanacaktır.
Tarihi gerilimden fantastiğe zarif geçiş…
Trussoni, bizi günümüz Amerika’sı ile 1940’ların Avrupa’sı arasında gezdirirken bir yandan da dini, fantastik bir kısa dünya tarihi yazar. Romanın kurgusu içinde son derece inandırıcı bir tarih yorumudur bu. Özellikle Nuh tufanından sonra Avrupa’yı ele geçiren düşmüş meleklerinin kurdukları ihtişamlı kötülük medeniyetine inanmamak, günümüzde yaşayan herhangi bir okur için pek de mümkün değil zaten!
Tarihi gerilimden fantastik düzleme son derece rahat biçimde açılan bir roman Asi Melekler. Oturaklı bir dini ve tarihi alt yapının üzerinde yükseliyor, dinden ve dünya tarihinden beslenmeyi biliyor. Üstelik bir yanıyla da son derece ironik biçimde, bugün modern bireyler olarak içselleştirdiğimiz din ve tarih bilincimizin ne derece masalsı, ne derece metafizik olgulara dayandığını gösteriyor. Romanın diğer bir özelliği semavi dinlerin içinden çekip çıkardığı meleklik olgusu ekseninde giderken son derece taraflı olabilecek bir eğilimin içinde de yer almaması. Evet Trussoni, bir rahibeyi kahramanlaştırmış, Hristiyanlık ve Yahudiliğin beslendiği düalizmden yararlanıyor, anlatısının çerçevesi dini anlamda çok belli, ama fantastikle gerçek arasında o çok hassas çizgide yürürken ne tek tanrılı dinleri ne pagan düşünceyi ne de ateizmi zedeliyor. Çizginin üzerindeyken ne zaman ne tarafa geçeceğini iyi biliyor.
Asi Melekler, kurgusu, yarattığı etkileyici atmosferi, zarifçe işlenmiş kahramanları ve sürükleyici dili bir yana bence en çok bu özellikleriyle şahane, dikkate değer bir kitap.
İkincisini merakla bekliyorum çok beğendiğim bir kitap oldu.Hİç değilse yapılan reklamlara değmiş bir kitap.
Yeni yorum gönder