"Genç ve hevesli bir yayınevinin titizliği, aynı derecede genç, hevesli ve başarılı çevirmenler, ana akımın dışında kendine yer bulmuş çok önemli illüstratörler ve uygarlık tarihine damgasını vurmuş edebi anlatılar buluyorum Grafik Kanon'un sayfalarında."
Üç cilt olarak tasarlanmış çalışmanın ilk cildi için böyle yazmışım vakti zamanında. Şimdi elimde üçüncü Grafik Kanon var ve aynı hevesle, aynı düşünceler içinde geziyorum sayfalarında. On dokuzuncu yüzyılın sonundan yirmi birinci yüzyıla uzanıyor edebiyatın içinde bu sefer... Peki, bu zaman aralığına düşen edebiyat kanonları hangileridir? Neye göre belirlenebilir? Kanon tartışması uzundur uzun olmasına ve net yanıtlar vermek başlangıçta güç gibi görünse de eserler kısa bir bakış attığınızda bile suda yüzen tahta parçaları gibi birer birer gelip takılıverirler ağınıza. Edebiyatın üzerine topyekun düşen bir huzursuzluk, bir endişe gölgesidir kanon, evet ve bu endişeden beslenip çoğalır. Muhafazakarlık ve değişim arasındaki o gerilim, ciddi bir eğlence duygusu da taşır içinde üstelik. Grafik Kanon’a seçilmiş eserlere baktığımızda hem bu gerilimi hem de sözünü ettiğimiz keyif duygusunu içinde taşıdıklarını görüyoruz.
Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği’yle başlıyor söz konusu zaman aralığındaki görsel-edebi gezinti. Hani Conrad’ın Kongo’da nehir gemisiyle ve yaya olarak seyahat ettiği altı ay boyunca gözlem ve deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı Karanlığın Yüreği... Vahşetle, kötülükle ilgilenen ama bütün bunları doğrudan kınamayan, büyüleyici, tartışmalı bir metin.
Medeni insanın, modernleşmeye başlamış bireyin içindeki karanlığı anlatan Karanlığın Yüreği’ni Matt Kish sayfa sayfa resimlemiş bir ilüstratör. Grafik Kanon da onun çalışmasının içinden seçilmiş on sayfayla açılıyor. “Burası da, dedi Marlow ansızın, dünyanın en karanlık yerlerinden biri”, diye başlayan ve “yeryüzünün en ücra köşelerinden birine uzanan durgun suyolu kapalı göğün altında, kederle, hudutsuz bir karanlığın yüreğine akıyordu sanki”, diye biten on sayfayla.
İlginçtir ki, Grafik Kanon’un açılışını yapan metinlerden biri de, aslında bir edebiyat eseri olmayan, Sigmund Freud’un Rüyaların Yorumu... Bastırılmış anılar, Oedipus kompleksi, libido, cinsel enerjilerin yüceltilmesi, serbest çağrışım, nevroz, haz ilkesi, ölüm dürtüsü, penis hasedi, Freudyen dil sürçmesi, bilinç ve bilinçdışı, id, ego gibi hem bu zaman aralığında insanlık tarihine hem de edebiyata, sanata damgasını vurmuş kavramların yaratıcısı Freud’un kendi üzerine yaptığı bu destansı analiz, yirminci yüzyılın kanonları arasında yer alıyor.
Diğer bir açılış metni olan, Oz Büyücü’sünde ise nefis bir sürpriz var. Hikayeyi çizen Graham Rawle, Dorothy’nin meşhur ayakkabılarını kitaptaki orijinal gümüş rengine çeviriyor ve kitabın filminde yasaklanan Çekiçkafa gibi karakterleri görsel olarak geri getiriyor. Çalışmadaki diğer süprizlerden biri, yirminci yüzyılın dil bakımından en hayranlık verici eserlerinden biri olan Lolita’yı Sally Madden’ın sözsüz olarak çizmesi. Bir diğeri, Pulitzeri ilk alan kadın şair Edna St. Vincent Millay’in Orman Kıyısında Şarkı Söyleyen Kadın’ıyla karşılaşmak.
Geriye ise Halil Cibran’ın Deli’si, Colette’in Caniko’su, Joyce’un Ulysses’i, Faulkner’ın Ses ve Öfke’si, D.H. Lawrence’ın Tırpancılar’ı, Hemingway’in Renk Meselesi, Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı, Sartre’ın Bulantı’sı, Camus’nun Yabancı’sı, Kerouac’ın Yolda’sı, Beckett’ın Godot’yu Beklerken’i, Sylvia Plath’in Sırça Fanus’u, Anais Nin’in Günlükleri, Eco’nun Foucauld Sarkacı, Ballard’ın Çarpışma’sı ve tüm diğerleri kalıyor…
Çalışmanın kapanış yazarıyla sonlandırayım ben de. David Foster Wallace’ın Türkçede ne yazık ki yayımlanmayan Tükenmeyen Nükte’si edebi kanon olarak kabul edilen en yeni edebiyat metni olarak kabul ediliyor eleştirmenlerce. “Bak arkadaşım, yaşadığımız dönemin karanlık ve aptalca olduğunun hepimiz farkındayızdır herhalde ama her şeyin ne karanlık ve aptalca olduğunu sahnelemekten başka bir şey yapmayan bir edebiyata ihtiyacımız var mı? Karanlık dönemlerde iyi sanat dediğin dönemin karanlığına rağmen hayatta kalan ve parıldayan insaniyeti ve büyüyü bulup ona kalp masajı yapan sanattır. Gerçekten iyi bir edebi eser, yansıttığı dünya görüşü ne kadar karanlık olaursa olsun o dünyayı yansıtırken onun içinde insanca hayatta kalabilme olasılıklarına ışık tutar”, diyen ve 2008 yılında kırk altı yaşında, intihar eden Wallace… Daha az yalnız hissetmek için okumak gerektiğini düşünen Wallace. Eserleriyle de yaşamıyla da iyi bir kapanış yazarı oluyor.
Yeni yorum gönder