Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Geniş açıda devam eden dar zamanlar




Toplam oy: 1457
Adalet Ağaoğlu
Everest Yayınları
Adalet Ağaoğlu dil üzerine de düşünmeyi seven bir yazar. Bu romanında da son derece yoğun bir mizah dili kuruyor.

Edebiyatseverler bilirler Dar Zamanlar'ın yeri ayrıdır Adalet Ağaoğlu okurları için. Özellikle de Ağaoğlu'nu bizle tanıştıran ilk romanı Ölmeye Yatmak, düşünülürse. Bir saat yirmi dakika süren o uzun, bir ömürlük hikaye, düşünülürse... Modern Türk romanının önde gelen isimlerinden olan Ağaoğlu, Dar Zamanlar'da, öncelikle öznel olarak geniş, nesnel olarak son derece kısa, dar zaman dilimlerini ele alır. Kahramanın yaşamını, onu bu zamana getiren anları, geçmişi de içinde taşıyan geniş hacimli zamanı, kısacık bir zaman dilimi içinde verir bu hikayeler bize. Ve bu romanların temel izleğidir Cumhuriyet dönemiyle hesaplaşma. Ölmeye Yatmak'ın kahramanı Aysel, Cumhuriyet gibi ölmeye yatar ve ölüm öncesinde hem rejimle hem de kendi kendisiyle, yaşadıklarıyla derin bir hesaplaşmaya girişir. Aynı izlek, Bir Düğün Gecesi ve Hayır'la devam eder. Okurlar hep merak ederler, üçlemeye dörtlemeye dönüşecek midir? Dar Zamanlar sürecek midir? Evet, Adalet Ağaoğlu uzun yıllardır merak edilen bu soruya tam on sekiz yıldan sonra Dert Dinleme Uzmanı'yla cevap veriyor. Dar Zamanlar devam ediyor.

 

Dörtlemenin son kitabında kahramanımız bir erkek. Yazıp çizen, ünlü bir editör. O, kendine dert dinleme uzmanı diyor ama. Dert dinleme uzmanı çünkü son derece naif bir karakterle karşı karşıyayız. Karısı, çevresi tarafından rahatlıkla kandırılan, kandıralabilen bir kahraman. Aptal mı, değil. Sadece içinde bulunduğu toplumun giderek yozlaşan kültürüne yabancı, insani duyarlığa sahip, yumuşak kalpli bir adam o kadar. Hal böyle olunca editörümüz koskoca bir yaşamdan olması gerektiği gibi ders değil, dert çıkarıyor bol bol. Para sorunu yok, işi gücü yerinde, son derece iyi bir editör. Ama bütün bunlar da yetmiyor verimli, huzurlu bir hayat sürmesine. Kandırılarak, şaşarak, kendi derdinden çok başkalarınınkine üzülerek geçiyor bir ömür. Derin, dramatik bir Türk aydını portresi çıkarıyor karşımıza Ağaoğlu. Toplum olarak yoksulluğa yüklediğimiz pek çok sorunun, yoksulluğun ötesinde de çözülemeyeceğinin altını çizerken, kültürün, entelektüel birikimin de dertlere deva olmadığını gösteriyor. Türk aydınının giderek nasıl kötücül, karikatürleşmiş bir varlığa dönüştüğünü anlatıyor bizlere.

 

İçinde bulunduğumuz siyasal sistemi, hemen her yönüyle eleştirmekten geri durmuyor yazar. Anayasa değişikliğine evet demesinin altında yatanları da, bu gün içinde bulunduğumuz siyasi ortam hakkındaki eleştirilerini de cesurca, açıkça ortaya koyuyor. Roman her ne kadar zamansız, mekansız, isimsiz bir düzlemde geçse de bütün bunları yazar kimliği üzerinden tartışmak, hakkkını vermek ya da vermemek okurun bileceği iş elbette.

 

Ve gelelim Dert Dinleme Uzmanı'nın diline. Adalet Ağaoğlu dil üzerine de düşünmeyi seven bir yazar. Bu romanında da son derece yoğun bir mizah dili kuruyor. Zamansız fiil çekimleri romanın diline damgasını vuruyor. Çağrışımlar, hatırlamalar, yanlış hatırlamalar, bilinç sıçramaları, bilinçüstü sıçramalar, kültürel ve politik göndermelerle örülü bir yapıyla karşılaşıyoruz.

 

Ölmek üzere olan bir adamın soluksuz gevezeliklerinden, ister istemez kendimize de bir ah çıkarıyoruz. En büyük ah ise ölümün, yaşam kadar uzun olabileceğini kavradığımız an'a geliyor!

 

 


 

 

* Görsel: Sedat Girgin

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.