“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” Hz. Muhammed’e atfedilen bu söz hep düşündürmüştür beni. Peygamberin hem uykuya ve rüyalara, hem yaşama ve ölüme dair sonsuz bir tekinsizlik atfedişi içimi ürpertirken bir yandan da sezgisel bir aydınlanma hissederim için için. Zaman kavramı zihnimde bütünleşir. Rüyalar gerçeğe, geçmiş geleceğe evrilir; sanki rüya ne kadar gerçekse, yaşam o kadar düşseldir. Zihnimde varoluşa dair sınırların muğlaklaştığı bu tekinsiz sularda gezmemin sebebi (ben bir yandaş bulmuşum gibi hissediyorum zira kendimi) bir kahramanla tanışmam. Adı, Stefanos Aksukos. 12.yüzyılda Bizans İmparatoru I.Manuil zamanında yaşamış bir saray yazıcısı. Ancak “tarihe karışan şimdi”yi yazması beklenen bu adam ironik bir şekilde rüyalarında geleceği görüyor. İroni bir yana, bir kahraman olarak bu onun dramı aslında. “Gelecek, bilinmeyen, her an değişebilen, belirsiz bir şeydir; ama bir kez rüyada görüldü mü, değiştirilemez hale gelir” diyen, “The Dream and Human Society” yazarı Roger Caillois’i haklı çıkarır bir şekilde, rüyalarında geleceği görmek Stefanos’un ve çevresindekilerin hayatını bir nebze olsun değiştirmiyor, iyileştirmiyor. Bilakis, rüyalar hep bildiğini okuyor.
Evet, Gürsel Korat’ın son romanı “Rüya Körü”nden ve onun kahramanından bahsediyorum. Korat bizleri 12. yüzyıl Anadolusu’nda Bizans’ın ve Anadolu Selçukluları’nın dokuduğu kültür ve siyaset atmosferine çekiyor. Kahramanı Stefanos, Selçuklu asıllı bir babanın, Bizans sarayında yaşayan bir tarih yazıcısının ve aynı zamanda ordu komutanının oğlu. Ancak iktidar oyunları içinde kendi vahşi yolunu çizmiş güçlü bir adamın oğlu olarak Stefanos, zayıf hem de çok zayıf. Rüyaları aracılığıyla geleceği görüyor, ama onları okuma yetisinden de, iktidarın sahiplerini bu yetisiyle memnun etmekten de yoksun. Bu yoksunluğu onu çalkantılarla dolu, o vakitler Poli denilen İstanbul’dan Belgrat’a ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine, Selçuklu saraylarına hatta Lübnan’a kadar savuran bir hayata sürüklüyor. İktidarı memnun edememesi, kadınlarla ilişkilerine de yansıyor Stefanos’un, karısını ve sevdiği diğer kadınları memnun edemeyen bir ruh iktidarsızına dönüşüyor giderek.
Kahramanımızın bir de diğer yarısı var: Rüyalarında geçmişi gören, Bizans sarayının ileri gelenlerinden Andronikos… I. Manuil’i devirip yerine geçmek için bütün hayatı boyunca uğraşan Andronikos, Stefanos’un tam tersine rüyalarında hep geçmişi görüyor. İktidar peşinde koşarken bir yandan da Stefanos’un ve onun geleceğe dair rüyalarının da peşinden koşuyor Andronikos. Ancak Stefanos gibi yaşam körü olmayan, karşısına çıkan bütün kadınları kendine aşık eden ve iktidarın sahibi olamasa da her daim ortağı olan Andronikos da, Stefanos gibi bir rüya körü. Stefanos’la, bu umutsuz, dramatik kişilikle kurduğu rüya kardeşliği Andronikos’a da acı vermekten, karmaşık saray ilişkilerinde elini zayıflatmaktan başka bir işe yaramıyor. “Çünkü geçmiş zaman unutuştur, gelecek zaman ise doğmamış unutuş. Bunların birbirinden farkı yoktur. İnsan daima unutur. Yapabildiği tek Tanrısal eylem, hatırlamaktır.”
Hüzünlü, içimizi acıtan bir hikaye anlatıyor bizlere Gürsel Korat. İktidar ateşinin yakıcılığını ve beyhudeliğini romandaki her karakteri aracılığıyla bizlere ayrı ayrı hissettirmeyi başarıyor.Kanımca romanın tek zayıf yönü, diğer tarihi romanlardaki gibi değilse de kadın karakterlerinin elinin biraz zayıf kalması. Söz konusu özellikle Bizans ve Bizans sarayları olunca kadın iktidarını ve bu iktidar anlayışının çelişikliğini daha net görmek hoş olabilirdi.
“Rüya Körü”, tarih konusunda öykü, roman, inceleme gibi çeşitli eserlere imza atmış olan Gürsel Korat’ın, bu alanda harcadığı emeğin bir karşılığı gibi, Korat “Rüya Körü”yle sanki biz Türk okurlarına ve yazarlarına tarih romanı nasıl yazılır, dersi veriyor. Geçmiş, gelecek, şimdi ve geçmişteki şimdi arasında başarıyla dokunmuş ve karakterlerinin hikaye içinde derinleşmesine izin veren kurgusuyla; tarihi resmi tarih düşüncesinden ayırarak yorumlamayı tercih etmesiyle; tarihin unutuşlardan doğan öznel bir yanlış hatırlama parodisi olduğunu kavrayışıyla; anlattığı dönemin egemen diline karşı bir bölgede durabilmesine ve nihayetinde bunun bir roman, bir edebiyat eseri olduğunu biz okurlara her an hissettirebilmesiyle “Rüya Körü” şahane bir kitap. Tarihi romanlarda edebiyatın ışığını arayan tüm okurlara duyurulur...
Yeni yorum gönder