“Sonsuza dek benim olacak gerçek bir ZOMBİ. Bütün emirlerime &bütün kaprislerime katlanacak. ‘Evet, Sahip’&’Hayır, Sahip’ diyecek. Gözlerini bana doğru kaldırarak önümde eğilecek ve ‘Sizi seviyorum, Sahip. Sizden başka kimsem yok, Sahip,’ diyecek.
İşte böyle sürüp gidecek & böyle olacaktı. Gerçek bir ZOMBİ olmayan bir şeyi söyleyemezdi çünkü, yalnızca olan şeyleri. Gözleri apaçık & parlak olacak, ama içlerinde gören hiçbir şey olmayacak. Ardında düşünen hiçbir şey. Yargılayacak hiçbir şey. Ne bir gıdım korku olacaktı benim ZOMBİMİN gözlerinde ne de bir hatıra. Çünkü hatıralar olmazsa eğer, korku da olmaz.”
Bu, O_ P_’nin Zombi arayışına, Zombi arzusuna dair sayıklamalarının bir bölümü. Bir de bunun için kalkıştığı eylemler var tabii. Halk deyişiyle seri cinayetler… Evet O_P_, bir seri katil. Kendisine sorgusuz sualsiz itaat edecek, onu yargılamadan cinsel ve duygusal arzularını tatmin edecek bir Zombi’ye ihtiyacı var. Ancak üniversitede tanınmış bir profesör olan babasının da dediği gibi her adam kendi şansını yaratır. O_P_ de işte tam bu yüzden kendi Zombi’sini yaratmak zorunda olduğunun farkında. Ancak her denemesinde çuvallıyor, kurbanına buz kıracağıyla lobotomi uygulamaya çalışırken heyecana kapılıp erken boşalıyor ve kurbanı, yaşamak yerine birkaç saat içinde ölüyor. Denemekten vazgeçmeye gerek yok ama, elbet bir gün gelecek ve O_P_ gönlüne göre bir Zombi elde edecek…
“Zombi”, yaşayan en büyük Amerikalı romancılardan Joyce Carol Oates’in Bram Stoker Ödülü”nü de almış en dikkat çekici romanlarından biri. Oates’in 1995 yılında yazdığı bu romanı için Amerika’nın en ünlü seri katillerinden biri olan Jeffrey Dahmer’dan ilham aldığı söylenir. Bu tahmini yapanlar pek de yanılıyor gibi görünmezler. Oates’in kahramanı O_P_ ile Dahmer’ın ailesi, özelliklede babaları birbirlerine benzerler, O_P_ daha az dikkat çekmek için genellikle Asya ve Afrika kökenli zenci erkekleri ve erkek çocukları tercih ediyor, tıpkı Dahmer’ın gerçek hayatta öldürdüğü, ırzına geçtiği 17 erkek gibi. İkisi de beyaz, ikisi de toplum içinde dikkat çekmeyen silik tipler. En fenası da ikisi de dışarıdan polis gözetiminde oldukları halde bunca cinayeti işliyorlar.
O_P_’de güçlü iletişim bozukluğu var. Herhangi birisiye göz göze gelmekten kaçınıyor. Oates, Batı coğrafyasının paranoyası haline gelen seri cinayetlerin temeline, kahramanına ait bir Zombi arayışı koymuş. İletişim bozukluğu ve aşağılık duygusu O_P_’yi kendine hayran olan, istismar edilebilecek birey arayışına itiyor. Yazar bir yandan ne tür bir bozukluğun insan ruhunu canavarlaştırabileceğini kurcalarken diğer yandan da kahramanındaki hastalığı, kişilik bölünmesini son derece başarılı bir şekilde hem diline hem de romanın kurgusuna yansıtıyor. Kesik kesik konuşuyor O_P_ ve kendisinden de, sanki yabancı birinden, yabancı birinin düşünce ve duygularından bahseder gibi bahsediyor. Son derece objektif bir anlatımı var. Ne kendini ne de kurbanını kayırıyor. Kimseyi haklı göstermeye de çalışmıyor. Kısacası kanımızı donduruyor.
“Zombi”de kahramanımızın Jeffrey Dahmer’dan farklı olarak yakalanıp yakalanmadığından emin olamıyoruz. Kendi koyduğu kuralların dışına çıkarak üs-orta sınıftan beyaz bir oğlan çocuğunun peşine düşerek bize göre canavarca emellerine kavuşsa da, Zombi yaratma arzusunun yine boşa çıktığı bu vakada O_P_, yakalansa da bunu en başta kendi kendisine söyleyemez gibi görünüyor. Ancak onun ne kadar objektif olduğunu da bir yandan fena halde biliyoruz. Bu yüzden kanaatimiz yakayı yine hayret verici bir şekilde ele vermediğinden yana. Düşlere benzemeyen tek şeyin hayat ve adalet olduğunu bir kez daha görüyoruz. Joyce Carol Oates, seri cinayetlerin temelinde yatan sosyal ve ailevi körlüğe de işaret ediyor burada. Ve kahramanını canavarlaştıran olgulara ağırlık vermektense eleştiri oklarını toplumsal sisteme, aile yapısına yöneltiyor.
“Zombi” zorlu bir roman. Her ne kadar anti-kahramanlara ve fantastik canavarlara alışık olsak da gerçeğe bu kadar değen, kelimenin tam anlamıyla, bir canavarla bir kahraman olarak özdeşim kurmak, onun ruhunun karanlıklarıyla yüzleşmek kolay değil. Ve ne tuhaftır ki işte tam da bu yüzden “Zombi”yi okumadan geçmek istemeyeceksiniz.
Yeni yorum gönder