Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

İstanbul’da meyhane mi kalmadı!




Toplam oy: 1123
Tan Morgül, Ulus Atayurt
Overteam Yayınları

Reşat Ekrem Koçu, 1947 tarihli “İstanbul Meyhaneleri ve Meyhane Köçekleri” adlı kitabına “İstanbul’da meyhane kalmadı” diye başlar! Bugün Reşat Ekrem’in yaşadığı yıllara doğru uzandığımızda o vakitlerin meyhanelerine hala iç geçirdiğimiz düşünülürse eğer, meyhane kültürünün de bir “nerede o eski bayramlar” kıvamında yaşanıp yaşatıldığını iddia etmek mümkün.  Ama Reşat Ekrem Koçu haklı, ellerimizin arasından pek çok şeyi çekip alan 20. yüzyıl, çoğu gayrimüslim azınlıkların aramızdan gitmesiyle, semt merkezlerinin ortadan kayboluşuyla, sosyalleşme merkezlerinin alışveriş mekanlarına kaymasıyla, meyhane kültürümüzü de oldukça zedelemiş, ta o yıllardan başlayarak. Ancak İstanbul’un meyhane kültürü, tüm toplumsal değişimlere, yasaklara yine de direnmiş, varlığını bir şekilde sürdürmüş. İstanbullular, tahta bir masanın başına beraberce oturup rakı ve bin çeşit meze eşliğinde, aheste yiyip içerek dertlerini dökmekten, birlikte gülüp söylemekten, siyasi, kültürel, duygusal lakırdılar etmekten hiç vazgeçmemişler. Sıcak yaz gecelerinin serin sonbaharlar akşamlarını şiddetle özlediği bu vakitlerde, elimde sayfalarını karıştırdığım “İstanbul Meyhaneleri ve Balık Lokantaları” yla şehrin meyhanelerinde geziniyor ve kaybolmamakta direnen meyhane kültürü üzerinde düşünüyorum. Kitabın yazarları Tan Morgül ve Ulus Atayurt rehberliğinde İstanbul’da demir atılacak bir köşe arıyorum...

Mesela hafta arası bir gece üşenmeyip Büyükada’ya geçmişsiniz, iskelenin yakınlarındaki balık lokantalarına yüz vermeyip ilerlemiş Fıstık Ahmet’in Prinkipo meyhanesine yerleşmişsiniz. Fıstık Ahmet, nesli çoktan tükenmiş İstanbullu ‘Barba’lardan biridir, sizi meyhanesine buyur eder, ne yer ne içersiniz diye sormaz, gecenin ruh haline dair hazırladığı mezeleri sorgusuz sualsiz önünüze koyar da, adanın, rakının, sohbetin ve yemenin tadını çıkarmayı size bırakır. Hava ne kadar sıcak olursa olsun adaların geceleri yine de bir parça serin olur, yiyip içtiklerinizden, konuşup söylediklerinizden tat almanızı engellemez. Tanpınar’ın Abdullah Efendi’sinin rakının etkisiyle zenginleşen rüyalarının, o dönemin meyhanelerinin hatırınıza gelmesini engellemez... Yahut “Huzur”daki o büyük aşkın Büyükada’da geçen sahnelerinin...

Ya da belki Boğaz çekmiştir sizi kendine, Yeniköy’de Aleko’nun Yeri’ne, Anadolu Kavağı’nda Yedigül’e doğru çekmişsinizdir dertlerinizi ve sevinçlerinizi bir geceliğine... İstanbul’da meyhane az değil yine de, onlar sadece tarihte, anılarda, edebiyatta ve müzik de kalmamışlar, hemen her semtte size yakın bir iki tane bulmanız mümkün. Morgül’le Atayurt da tam 130 tanesini ziyaret edip yazmışlar, geride kalanlardan af dileyerek. İstanbul’u Büyükçekmece’den Tuzla’ya kadar dokuza ayırıp, bölge bölge meyhanelerin ve balık lokantalarının izini sürmüşler. Sonuç olarak da ortaya bir parça rehber niteliğinde, bir parça da kültürel içerikli, üslubu gereği de kalender tarzda bir kitap çıkmış ortaya. Yazarların kendi deyişiyle “bir yemek, deneyim, anı ya da gurme kitabı değil” “İstanbul Meyhaneleri ve Balık Lokantaları”, sadece “keyifli bir günde yollara revan olacakların” ellerine alacakları küçük bir fener.

Kitabı onu diğerlerinden ayıran en önemli, en keyifli özelliklerinden biri yazarlarının her bölümün başına Türk edebiyatından meyhane kültürüne dair bulup çıkardıkları küçük parçalar koymuş olmaları. Oğuz Atay’dan bir tren garı meyhanesi halet-i ruhiyesi, Tanpınar’dan hayallerle beslenen kadim bir İstanbullu ve kadim bir İstanbul meyhanesi, Adalet Ağaoğlu’ndan kızçocuğu ve akşamcı dedesi, Sait Faik’in ‘meyhanedeki adam’ı, İhsan Oktay Anar’ın 17. yüzyıl İstanbul’undan çekip çıkardığı tarihi bir Galata meyhanesi sahnesi ve tabii ki Can Yücel ve Orhan Veli...

Çalışmada ayrıca rakı adabına, argoda meyhane kültürüne dair kısa bilgiler ve günümüz meyhanelerinde sunulan mezeler sözlüğü de mevcut. Yazarlar tembel topiği nasıl yapılır gibi önemli bir tariften rakı ve meze sözcüklerinin etimolojik kökenlerine, koltuk meyhanelerinden rakının hangi bardakta içilmesi gerektiğine, küplü meyhanelerden saklı badehanelere  meyhane kültürü hakkında pek çok keyifli tarihi bilgilere uzanıyorlar. “İstanbul Meyhaneleri ve Balık Lokantaları”, bütün bunlara eklenen kaliteli görselleri ve kolay taşınabilir / okunabilir cep boyuyla haftanın en şahane kitabı oluyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.