Bu hafta, küçük bir değişiklik yapıp size şahane bir kitaptan değil, şahane kitapları da olan şahane bir kadından söz etmek istiyorum. Adı, Vandana Shiva, uluslararası tanınan bir çevre aktivisti ve bilim insanı. Çevreye, sürdürülebilirlik kavramına, tohuma, permakültüre ya da slow food hareketine dair en küçük bir ilginiz varsa, o zaman zaten tanıyorsunuzdur Vandana Shiva’yı; Himalayalar’ın eteklerindeki küçük bir köyden çıkıp toplumsal ekoloji konusunda dünyanın en önemli uzmanlarından biri haline gelen bu mütevazı Hintli kadını… Ama ola ki tanımıyorsanız ya da daha yakından tanımak istiyorsanız, Petrol Değil Toprak'ı, Tohum ve Gıdanın Geleceği Üzerine Manifestolar'ı okuyabilirsiniz. Bir adım daha ileri gitmek isteyenler ise yaşamını, düşüncelerini, doğa için, toprak ana için verdiği mücadeleyi kendi kaleminden anlattığı İyilerin Yanında'yı karıştırmalılar mutlaka.
İyilerin Yanında, bir kuantum fizikçisinin kariyerini bir kenara bırakıp kendini doğduğu topraklara adamasının hikayesi... Kültürel, ekonomik ve siyasi hayatımızı organize etmek için monokültür zihinlerden, zihnen ve yöntemsel olarak çeşitliliğin hakim olduğu bir düşünce evrenine geçmek için verilen kavgaların hikayesi… Shiva’nın monokültür dediği ve karşısında durmaya çalıştığı şeyin tanımı, onun ve onun gibi düşünenlerin ve hatta dünyamızın bugününün ve geleceğinin de tanımı aslında. Doğayı yıkıma uğratan, insanlığı ise yoksulluğun ve açlığın kucağına bırakan şey, paradoksal bir şekilde, insanmerkezli düşüncedir. “Bu anlayışta, doğanın zengin evreni tek boyutlu monokültürler dünyasına indirgenir. Ormanlar selüloz endüstrisi için oluşturulmuş ekim alanlarına, bir zamanlar biyolojik çeşitlilik üzerine kurulmuş çiftlikler de mısır ve soya monokültürlerine indirgenir. Aynı şekilde bireyler de birbirlerinin klonları haline gelir; aynı kot pantolonu giyer, aynı McDonald’s hamburgeri yiyip Coca Cola ya da Pepsi içerler. Tarımdaki ‘yeşil devrim’, süt endüstrisindeki ‘beyaz devrim’ ve balıkçılıktaki ‘mavi devrim’, bu monokültür zihninin ürünüdür. Sonuç ise farklı tipte ekonomileri tek bir ekonomiye, küresel pazar ekonomisine dönüştüren monokültür zihnin yarattığı ve büyüme illüzyonuyla maskelenen fakirliktir.”
Evet, tek tek anlatıyor Shiva, rakamlarla, yaşananlarla yeşil-beyaz ve mavi devrim denen felaketleri. Söz gelimi endüstriyel tarım teknolojilerinin iklim değişikliğiyle başa çıkamaması gerçeğinin yanı sıra genetiği değiştirilmiş ürünlerin insanları nasıl öldürdüğünü hatırlatıyor. (Hindistan’da tam 100 bin çiftçi çokuluslu şirketlerden aldıkları tohumların verimsizliği yüzünden büyük bir kayba uğrayıp intihar etmişlerdi. Bu intiharlar genetiği değiştirilmiş ürünler yetiştirilen bölgelerde günümüzde de sürmektedir.) Genetiğiyle oynanmış tohumlar, intihar ve kölelik tohumlarıdır, diyor. Ya da üretilen balık kadar, balık kaynağını ve kıyılardaki bitki örtüsünü yok eden, mavi devrim felaketidir… Felaketlerin adını koymak, dehşet verici sonuçlarını ortaya dökmek ise bir çıkış noktası olabilir ancak. Bunlara karşı yapılması gerekenler; sulara, kıyılara, toprağa ve tohuma sahip çıkmak söylendiği kadar kolay değildir. Shiva ve onun gibi düşünenlerin mücadelesi tam burada başlar. Ümitsizliğe düşmeden, yasalara, dünyayı ele geçirmiş olan çokuluslu şirketlerin vahşi çıkarlarına, genel geçer toplumsal algıya karşı çıkmak gerekir. Peki ne yapar Vandana Shiva?
1991’de yaşam kaynaklarının bütünlüğü ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla, ulusal bir hareket olan Navdanya’yı, 1998 yılında ise Slovakya’da gıda, tarım, patentler ve biyoteknolojiyle ilgilenene kadınlardan oluşan “Diverse Women for Diversity” hareketini başlattı. Uluslararası Gıdanın Geleceği Komisyonu’nun başkanlığını yaptı. Time dergisi tarafından çevre kahramanı ilan edildi, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Slow Food’a uluslararası başkan yardımcısı olarak seçildi. En büyük mücadelelerinden biri biyolojik korsanlık, biyoteknoloji ve genetik mühendisliğinin sahte mitleriyle savaşmak oldu. Shiva halen yayımlanan birçok eseri aracılığıyla indirgemeci tarım anlayışına karşı mücadele etmeye, küreselleşmenin sosyal, ekonomik ve ekolojik sonuçlarını ortaya çıkarmaya devam ediyor.
Bu dünyada, Vandana Shiva ve onun gibi insanlar yaşamaya, mücadeleye devam ettikçe bizim de nefes almamız kolaylaşıyor sanki, size de öyle gelmiyor mu?
Yeni yorum gönder