Onun için Independent, “21. Yüzyılın Tolkien’i” demiş, Time dergisi ise “Amerika’nın Tolkien”i… Öyle mi peki? Bu tür tanımlamalar her zaman kaba ve yanlış olur kanımca. George R.R.Martin, epik fantastik türünün en iyi örneklerinden birini veriyor kuşkusuz “Taht Oyunları” ile. Ancak insan ruhunun çelişkilerini yansıtmak için bir araç, bir dekor olarak kullanıyor fantastiği, yoksa Tolkien gibi gerçekle gerçeküstü arasındaki o bıçak sırtı sınırı kurcalamak, o büyülü ve tekinsiz ormanın içindekileri gözler önüne sermek için fantastiği yeni baştan yaratmak değil niyeti…
Bu olumsuz bir eleştiri olarak okunmasın. Hem Martin’in böyle bir iddiası yok hem de William Faulkner’den esinlenerek kendiyle çelişen insan ruhunu yazmayı hedeflediğini de açık açık belirtmiş. Onu büyüleyici yapan şey tam da bu, hedefini gerçekleştirmek. Tüm dünyada çok okunan ve çok satan, televizyon dizisiyle de fantastikseverleri büyüleyen “Taht Oyunları”, kelimenin tam anlamıyla incelikle işlenmiş bir karakterler geçidi, insan ruhunu tel tel ayrırıp didikleyerek yaratılmış görkemli bir uzun hikaye.
Martin, yazların ve kışların yıllar sürdüğü, kış zamanında doğup yaz mevsimini hiç göremeden ölen insanların olduğu, zorlu, oldukça vahşi ve çeşitli hanedanlara ayrılmış bir dünya ile çıkıyor karşımıza. Hikayenin merkezine ise temelde iki hanedanı alıyor: Starklar ve Targeryenler. Starklar Kuzey’e ve kışa hükmedenler, Targeryenler ise düşmüş bir kraliyet soyu; ateşe hükmediyor, ejderha soyundan geliyorlar. Zaten serinin adı olan Buz ve Ateşin Şarkısı da buradan geliyor. Stark ailesinin Lord’u, kahramanımız Ned Stark’la başlıyor hikaye. Targeryen hanedanının düşmesi için savaşmış, en yakın arkadaşı Robert’ın tahta geçmesi için yardım etmiş ve nihayetinde Kuzey’e, Kışyarı’na çekilmiş, mağrur bir lord, bir aile babası olarak karşımıza çıkıyor Ned Stark. Ancak, Kral’ın sağ eli beklenmedik bir şekilde ölünce bizzat Kral tarafından bu makama çağrılıyor. Bu teklife olumsuz yanıt verme şansı yok Stark’ın. Olumlu cevabı ise onu ait olduğu topraklardan ayırmakla kalmıyor, tüm ailesinin dağılmasına ve hatta yıllardır barış içinde yaşayan tüm krallığın kaosa sürüklenmesine yol açıyor. Kralın topraklarında entrika, yalan, ikiyüzlülük ve siyasi oyunların hepsiyle birden baş etmek zorunda. Üstelik, Targeryen hanedanın varisleri krallığın dışında güçlenmeye, binlerce yıldır görülmediği söylenen Ak Yürüyenler Kuzeyde harekete geçmeye başlarken en fenası; kış geliyor…İstemediği bir görevin üstesinden gelmeye çalışırken Stark’ın aynı anda ailesini koruması, kralı tehdit eden entrikaları çözmesi, ayağını kaydırmaya çalışanlara karşı durması ise en az kışın gelmesini engellemesi kadar imkansız görünüyor.
İşin en keyifli yanı, olayların baş döndürücü bir şekilde ardı ardına geldiği, şaşırtıcı ölümlerin ve yeniden doğumların olduğu, bir solukta okunan bu birinci kitabın sonunda daha hikayenin yeni başladığını anlıyoruz. Martin’in Tolkien’e benzeyen belki de en önemli özelliği bu. Sonsuza dek dönen bir sarmal gibi işliyor öyküsünü ve okuruna her satırda daha büyük, daha gizemli bir hikayenin içinde olduğunu hissettirmeyi başarıyor.
Taht Oyunları’nda birkaç hayalet ve söylentisi ile yok olan ejderhalar dışında fantastik öğe pek az. Daha çok siyaset, cinsellik ve şiddet var. Yazar, yarattığı dünyayı betimlemeler yerine karakterlerin ve karakterlerin başından geçen olaylar aracılığıyla vermeyi tercih etmiş. Politik bir dünya yaratmış. Her epik fantastik eserin başına gelen gibi, “Taht Oyunları”na dair de çeşitli alegorik okumalar yapılmış eleştirmenler tarafından. Martin’in dünyası Ortaçağ Avrupası’na benzetilmiş, Kuzeyli Starklar İngilizleri, İskoçları, Atbeyi Dothraklar Moğolları, Hunları ve Türkleri temsil ediyor denmiş. Ancak bu türden alegorik okumaların hepsi aynı anda hem doğru hem yanlış olur hep. Tıpkı geniş çerçevede roman türünde kurmaca ile hakikatin peşine düşüldüğünde olduğu gibi. Üstelik fantastik romanlarda bu yönelimler okuma deneyimini yavanlaştırmak ve kısırlaştırmaktan başka işe de yaramaz. Martin, yine kendisinin de ifade ettiği gibi bize çeşitli kültürleri ve mitleri anımsatan bu tür öğeleri bir dekor olarak kullanıp, iktidar, savaş, aile, onur, cinsellik gibi mevzuları kurcalıyor hevesle.
Gelelim serinin Türkçe çevirilerine... Arka Bahçe Yayıncılık tarafından basılan ilk Türkçe çeviri oldukça sorunlu, Epsilon’un çevirisi ise daha eli yüzü düzgün bir çalışma olmuş. Ancak, internet ortamında dizinin birinci kitabına tekabül eden ilk sezonu yüzbinlerce Türk tarafından bir solukta izlenmiş ve serinin dünyada beşinci kitabı basılmışken yayınevinin durumu oldukça zor. Okurlar/izleyiciler hevesle diğer kitapları beklerken bakalım Epsilon ikinci kitabı dizinin ikinci sezonu yayımlanmaya başlamadan önce basabilecek mi?
Kitabın çevirisi ortalama seviyede bence. Yine de kitap konusunda başka bir alternatifimiz yok maalesef. Ama alternatif olarak Game Of Thrones Türkiye sitesinde tüm bilgiler var.
http://www.gameofthronestr.com
http://forum.gameofthronestr.com
http://viki.gameofthronestr.com
game of thrones uzun zamandan beri takip ediyorum, haberlere Türkiye fan sitesi olan http://www.gameofthronesturkiye.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Açıkçası ben çeviriyi o kadar da kötü bulmadım yalnız düzelti/edisyon kötü. Çok fazla yazım ve anlam hatası var. Sanki çeviriden sonra kimse okumamış kitabı MS Word Check'in insafına bırakmış gibi.
Ben de okurken orta çağ Avrupası, göçebe orta Asya halkları, Akdeniz limanları, feodalite gibi benzerlikler kurdum. Ancak bu ister istemez oldu; özellikle böyle bir okumaya/incelemeye gitmedim. Bu kitap için iyi mi kötü mü yoksa önemsiz mi o konuda net fikrim yok.
Cinsellik konusunun da kitabın ana izleklerinden biri olduğunu düşünmüyorum. Sanki ergen okuyucular için bir sos gibi hikayede fonksiyonu olmayan, gerekli gereksiz görünüp kaybolan bir unsur. Özellikle bu konuda bütün söyleyeceklerimi buraya sığdıramam :) devamı http://kitapnot.blogspot.com/2012/02/taht-oyunlarnn-hic-mi-kotu-yan-yok.... 'da.
Aslına bakılırsa, Tolkien gibi Fantastik kurgunun bir edebiyat dalı olmasını temin etmiş ve Frank Herbert, Salvatore, Weiss, Hickman gibi bu edebiyat dalını zirvelere taşımasına önayak olmuş bir şahsiyetin, sürekli mukayeseye maruz bırakılarak hak ettiği ve hakkıyla elinde tuttuğu makamda yıpratılmaya çalışılması dünya edebiyat cemiyetinin sürekli tekrar ettiği bir hatadır. Zira önderler bir tanedir, diğerleri ilkin açtığı yoldan yeni ufukları keşfeder. George Martin de, fantastiğin kışkırtıcılığını kullanarak, Tom Clancy tadında biraz da Agatha Christie sarsıcılığında ortaya koyduğu "Tamahkâr insanın karanlık dünyası ve daimi maskeli balosu" temalı bu çalışması, üstadı geçmek adına değil, kendi kulvarında erişilmiş başarılı bir çalışma olarak değerlendirilmeyi hak ediyordur. Yeni ama yeni olmayan bir eser, şüphesiz yeni bir ufuk açmayacak ama üzerinde yürüdüğü yolu derinleştirecektir. Taht oyunları da aslında tam olarak böyle bir eser. Saygılarımla.
Burda iyi deniyor ama okuyan bir iki kişiden "çok kötü" diye duymuştum çeviriyi.
Gerçi bana ne...
İzlemek dururken kitabını almayı düşünmüyorum zaten. :D
Raymond E. Feist gerçeğini görmezden gelerek Martin'i yeni Tolkien ilan etmek ne kadar doğru olur, tartışılır! Kanımca Feist çoktan Tolkien'i geçmiş durumda ve gelmiş geçmiş en iyi fantastik serinin yaratıcısıdır.
Yeni yorum gönder